Memleketi temelinden sallayan bir ekonomik açmaz var ve 21 yıldır bu açmazın mimarlarından da hala medet umanlar.
Aynı şekilde; muktedirlerin karşında da 21 yıldır aynı muhalefet var ve bu dipsiz karanlıktan çıkmak için yine bu muhalefetten medet umanlar var.
Ama asıl yara, özellikle son 7-8 yılda halkın önemli bir çoğunluğunda, dut yemiş bülbül misali bir suskunluk var.
Kendi derdini, meselelerini düşünmemesi, yapılması gerekenleri yapmaması, sorumluluk almak yerine kıyıda kenarda kalması, maruz bırakıldığı tüm kötülükler, olumsuzluklar ve çirkinlikler karşısında verilmesi gereken tepkiyi vermemesi var.
Velhasıl yine kapıda bir seçim, yine aynı yüzler, aynı vaadlerle dolu vizyonlar ve yine “du bakali n’olcek” şimdi diye bekleyen bir toplum var.
Oysa insan hak ve özgürlüklerini önceleyerek “yaşamın” kutsallığını düstur edinen, eşit ve hukukun üstünlüğünün var olduğu bir demokrasiyle yaşayabilelim diye, toplumsal mücadele vererek bu uğurda ceza evlerinde olanlar var ve bu insanların oralarda olmalarında hepimizin “suskunluk” suçu var.
Ve belki de hepimizin; bir parça da olsa korkaklığının, ürkekliğinin, tehlikeden kaçmak için kaçamak yollardan gitmemizin payı var…
Zira toplumsal desteği arkasına alamamış protesto eylemleri ve mitingler bir noktadan sonra başarıya ulaşamıyor. Ve muktedirlerin tüm aygıtlarının gücü bu evrensel hak ve hukuk mücadelesi veren insanların üzerine düşüyor.
Toplumsa “du bakali n’olacek” modunda, sorumluluk alma aksiyonundan uzak, sadece seyre dalarak bekliyor…
Artık; daralan sadece demokratik mücadele alanları değil, susanların haklarının mücadelesini verecek insanların büyük kısmının da özgürlüklerinden yoksun olması…
Geçmiş dönemde okuduğum bir gazeteci, Belarus’lu müzisyen Mariya Kolesnikova’nın köşesine taşıdığı açıklamasında şöyle diyordu;
“En çok aynı ülkeyi paylaştığım insanların özgür olmamasına ve korkmalarına üzülüyorum.”
Ve ekliyor;
“İnsanları hapislere tıkabilirsiniz, onlara 11 yıl ceza verebilirsiniz. Ama bütün bunlar ve hissettiğiniz korku, nefret, taktığınız prangalar şarkılarımıza, danslarımıza, kahkahamıza ve sevgimize çarparak parçalanacaktır.”
Evet, iki ittifak da kapıda beliren seçim için vizyon açıklamaları yapıyor.
Muhalefetin vizyon açıklaması her ne kadar tabanda anlaşılır bir siyaset dili olmasa da, dolu bir içeriğe sahip olduğu ortada. Ancak, halk tabanına ulaşamayan hiç bir siyasi hamle karşılık bulmaz. Susan ve maruz bırakıldıkları için hep bir kurtarıcı bekleyen halklar Özgür yarınlara ulaşamaz.
Yine bir seçim, yine aynı aktörlerden medet ummak yerine, aktörün ta kendisinin halkın olması gerek.
Muktedirlerin yarattığı korku ikliminden çıkabilmek için, sadece muhalefetten vizyon beklemek yerine, muhalefete seslenip; kendi derdini düşünmesi, kıyıda kenarda durmak yerine sorumluluk alması, maruz bırakıldığı tüm olumsuzluklar karşısında verilmesi gereken tepkiyi vererek “halk vizyonunu” birlikte belirlemeleri gerek.
Tıpkı Mariya’nın söylediği gibi:
“İnsanlar hapis edilebilir ama tüm bunlar ve hissettiğiniz korku, nefret, taktığınız prangalar şarkılarımıza, danslarımıza, kahkahamıza ve sevgimize çarparak parçalanacaktır.”
Kurtarıcı ve onlardan hamle beklemek yerine halk olduğumuzu yeniden hatırlarsak; tüm baskılar, nefretler, korku duvarları, halka çarparak parçalanır, karanlık dağılır.
Bunun için de;
Olaylar karşısında katılımda bulunmak veya bir şeyler yapmak için harekete geçmek yerine “bakalım şimdi ne olacak?” modunda beklemekten ve sevgili Aziz Nesin’in; “du bakali n’olcek” hikayesindeki hal-i pür melalden çıkmak gerek…
Yazar hakkında:
Safiye Özşener kimdir: 1969 Van’ da doğdu. İlk okulu Adana’da, Orta ve Lise eğitimini Van’da tamamladı. Halen, İstanbul Üniversitesi’nde öğrenci. 1986-1989’da Adana’da Sabah’ta gazeteciliğe başladı. 1989-1990’da yine Adana’da Günaydın Gazetesi’nde çalıştı. 1990-1993’de Ankara, İlçe Belediyesinde Basın Danışmanlığı yaptı. 1993’de Kamu Kurumunda çalıştı. KESK/BES Sendikası İş yeri temsilciliği yaptı. Çeşitli dergi ve interaktif gazetelerde, makale ve köşe yazarı olarak mesleğe devam etti. Aynı zamanda “Şarap Rengi Bir Zaman” adlı şiir ve Diyalektiğin Kanatsız Kuşu adlı bir öykü kitabı bulunan Safiye Özşener, bir çocuk annesidir.