Ülkenin dinamik toplumuyla neden anlamlı bir iletişim kuramıyoruz?
Neden herkes kendi yaptığını tek doğru sanıyor? Ve neden herkes kendi kör noktasındaki hataların ayrımına varamıyor?
Toplum neden hala; kapalı-açık tartışması üzerinden ayrıştırılıyor?
Neden ortada olmayan bir sorun on yıllardır böyle sürüp gidiyor?
Geçmiş siyasi tarihleri incelersek, göreceğiz ki ortak akıl geleneği olan demokrasiden kopmuş; popülist, otoriter, tekli yönetim anlayışlarının trajik zafiyetler göstermesi şaşılacak bir durum değildir…
Zira tekli sistemler; kurumsal kapasiteleri zorlarlar. Medya ile iyi ilişkiler kuramayan otoriter yönetimler çareyi medyayı yasaklarla çembere almakta bulurlar.
Baskı ve zorlamalar onları uluslararası siyasi ve diplomatik arenada da gaf yapmaya iter ve yalnızlaşırlar.
Her başarısızlıklarının var olan güçlerini kaybetme riski taşıdığını bilir ve erklerinin devamına önlem olarak; gerilim siyaseti yürütür, üstelik bunun zaman ve dozunu bazen kaçırır aleyhlerine dönmesine neden olurlar.
İşte böyle zamanlarda ellerinde kalan tek argüman kutuplaştırmadır, tam gaz ona tutunurlar…
Karşı siyaset yapan muhalefet için baktığımız zaman; her ne kadar içtenlik dolu olsa da, karşının elindeki argümanla mücadele çokta anlam içermediği gibi, beraberinde psikolojik üstünlüğün kaybına neden olur.
Tıpkı, CHP’nin ortada olmayan “türban sorununu” gündeme taşıması gibi..
Bu yüzden, bu minvalde öngörüsüz çıkışlar; popülist yöntemlerle kutuplaştırma dili ve otoriter siyasetin kişi hak ve özgürlükleri üzerinde yaşattığı tehdidin kaldırılması, yeniden parlamenter sistemin ve demokrasinin inşası için görev üstlenmiş muhalif siyasiler için şaşırtıcıdır.
Birbirinden farklı siyasi kimlik çeşitliliğine ve bir araya gelmeleri çokta kolay olmayan kesimleri ortak davranmaya iten ve karşıtları birleştiren altılı masanın, ellerindeki en büyük dinamikleri;
Bir kenara bırakılmış liyakat, kurumsal yapıların yıpratılmış kapasiteleri, ekonomideki çalkantılar üzerine ve tüm bunlara çözüm arayışlarını sunmak olmalı…
Ülke 7-8 ay içinde gireceği kader seçimine; düşünme biçimini değiştirmiş ve hiç bir şeyin kolay olmayacağının farkındalığına varan, var olan sorunları çözecek ve yönetecek yeni alternatifler üreten, kutuplaştırma dili ile siyaset yapanların eline kendi argümanlarını tekrar vererek karşılarındakilerin ittifaklarını kolaylaştırmayan bir muhalefetle girebilmek için acilen; iktidar argüman ve siyasileriyle değil, bir şeyleri değiştirmek ve yeni bir şeyleri hayata geçirmek için iktidar perspektifi ortaya koymak zorundadır…
Zira 6’lı Masa; siyasi kimlik çeşitliliğine, ittifak mecburiyetine herkesin ikna olmuş görünmesine ve başarıyı yakalayacak çoğunluğa yakın olmasına rağmen, henüz tüm endişeleri toplum hafızasından silmiş değil.
Sadece muhafazakar ya da seküler yaşam tarzını benimsemiş insanlar üzerinden siyasetle de sileceğe benzemiyor…
Oysa siyasi kulislerden, masalardan, meclis kürsülerinden tabana inmeyi başarsalar, ülkenin her kesimiyle, dinamik toplumuyla anlamlı bir iletişimi de başaracaklar…
Ülke kaderini değiştirecek seçime aylar kala, artık herkes kendi kör noktasından çıkıp, hatalarını görmek zorunda.
Yazar hakkında:
Safiye Özşener kimdir: 1969 Van’ da doğdu. İlk okulu Adana’da, Orta ve Lise eğitimini Van’da tamamladı. Halen, İstanbul Üniversitesi’nde öğrenci. 1986-1989’da Adana’da Sabah’ta gazeteciliğe başladı. 1989-1990’da yine Adana’da Günaydın Gazetesi’nde çalıştı. 1990-1993’de Ankara, İlçe Belediyesinde Basın Danışmanlığı yaptı. 1993’de Kamu Kurumunda çalıştı. KESK/BES Sendikası İş yeri temsilciliği yaptı. Çeşitli dergi ve interaktif gazetelerde, makale ve köşe yazarı olarak mesleğe devam etti. Aynı zamanda “Şarap Rengi Bir Zaman” adlı şiir ve Diyalektiğin Kanatsız Kuşu adlı bir öykü kitabı bulunan Safiye Özşener, bir çocuk annesidir.