11.4 C
Ankara

Öksüz oğlan misali, kendi göbeğini kendin keseceksin…

Paylaş:

Ufukta seçim var, kış gelmiş kapıya, vatandaşın evinde ateş var. Ama memlekette başka bir ahval.

İktidar şeker pembeden bir perde çekmiş, dersin her şey şen şakrak yerinde.

Muhalefet desen, onlarda esen hava bambaşka. Yanaşan, sağdan sağa yanaşıyor, her şey sağdan sağdan yürüyor. Kendi hesap kitaplarını tutarken, vatandaşa havada uçuşan vaatler düşüyor…

Tabii bir de gerçeğin peşinde koşuşturup konuşan Sosyalistler de var, ama sesini çıkarana sopa iniyor.

Sosyalistler demişken, sosyal demokrasiye bel bağladıklarını ilk fark edenler muhafazakarlar oldular, tez elden önlem aldılar.

Baktılar ki; hak, hukuk diyen adalet, eşitlik, sermaye emek sömürücüsüdür deyip SOSYAL DEVLET isteyenleri susturamayacaklar hak, hukuk’a kendileri soyunarak Sosyal Demokrat oldular (!). Sonunda onu da kendilerine benzettiler, kuruttular…

Öyle ya; sosyal demokratlar geldikleri yönün “sol” olduğunu unutmuş da; “yanılıyorsunuz, aslında biz de sağ’dan gelmiştik, o yolda yürümeyi en iyi biz biliriz yarışında.”

Memleket 21 yılda; sağdan soldan sonunda buluştu muhafazakarlıkta…

Halk bu yol ortasında savruldu durdu. En nihayetinde yaşamayı unuttu. Doyuracağız; sağı yukarıyı diye diye, görse de kendi halini derdine ağlamayı unuttu…

Başladı ağlanacak haline gülmeye. Vatandaş necedir diye bakmayanlar, vay efendim; bu halkın hali de ne, her şeyle alay mı edilir böyle diye boza yine pişti halkın ensesinde…

Velhasıl; “oui”demesini bilenin Fransızca, “yes” demesini bilenin İngilizce’ yi biliyor sanıldığı dönemlerden, eline güç alan herkesin; ekonomist, ziraatçı, maden mühendisi, doktor, hatta talimatla; savcı, hakim, bazen bazılarına avukat, sonunda aile planlamacısı olanların dönemine evrildik…

Memlekette ortada duran değneğin elle tutulur yanı kalmadı. Bir değnek ki, neresini tutsan kir elinde bitecek…

Yaşarken ölmüşüz ağlayanımız yok, oturup da hale gülen çok.

Byron : “Herhangi bir şeye gülüyorsam, ağlamadığım içindir” diyor ya; nasıl ağlayacaksın yasak, o da yasak. Ekonomi kötü, açız demek yasak. Oturup varken haline şükretmek, ne öyle yolsuzluk var, yoksulluk var deyip de kafa tutmak…

Ne yapsın haline yanıp da ağlayamayan halk, içinde zehir tutacak değil ya elbette ahvaline gülecek…

Bizim kuşak çocuklukta büyüklerden illa ki dinlemiştir; bir insan öldü mü hemen anlamaz öldüğünü. Mezar açılır, kefen sarılır, gömülünce toprağa duaları yapılır, biter görev, el ayak çekilir, işte o vakit ölen kişi başını kaldırdı mı tahtaya çarpı verir ve vayy ölen benmişim der.

Çocukken duydukların olsa da saçma sapan dinlersin. Sonra büyürsün, okur öğrenir, aklı başa devşirirsin. Ama yine de birçokları o çocukluk martavallarından kurtulamazlar.

Hah işte, geçmişin martavallarından kurtulamayan bazıları, 2000’lerde yeni bir martavala inandılar. Da, yaşayıp görüp anladılar. Aklı başa devşirdiler devşirmesine de, martavallar öylesine sarmış ki memleketi, şimdi ne etsek de kurtulsak diye ver yansındalar…

Eeeee, el değirmenini yel değirmeni sanarsan böyle martavalları yaşatır, sonrası kurtulamazsın…

Geçerler seninle dalga; ekonomi şahta, insan hakları, hukuk doğru yolda derler de kızamazsın, bir kızdın mıydı vah ki vah haline, yasak koyar, suç uydurur ceza verirler, üstüne varırlar ifrit olan yine sen olursun…

Sahi biz yaşarken öldüğümüzü anlamak için daha ne olması gerekiyor, üstümüze toprak atılması mı?

Şimdi, olur olmadık her şeye hepimizin ağzından mizah dökülüyorsa, hesap soramıyor, ağlayamıyor olmamızdan. Yutmamız istenen acı o kadar büyük ki yutamayıp tükürmek istememiz, tükürmek için de hicve sığınmamız bundan…

İleri çağdaşlık düzeyi ve medeniyete ulaşmak için elimizde ne kadar değerli, liyakat sahibi varsa kaptırıyoruz. Doktor kalmadı, kalmadı mühendis. Gençler bir bir gidiyor gelişmiş ülkelere…

Peki, kim çıkaracak bu ülkeyi karanlıktan aydınlığa? Kim düzeltecek bayır aşağı gidişi?

Mevcut siyaset mi? Mevcut siyasiler mi? Derman diye tutunduğumuz, sağdan daha sağa yaslanan muhalefet mi?

Ekonomi, eğitim çöktü, insanlık çürüdü memlekette, söylenecek sözler tükendi…

Ah vatandaş, iş yine sende. Gayrı korku dağlarını aşacak, susmayacak, konuşacaksın. Öksüz oğlan misali, kendi göbeğini kendin keseceksin.

Sana ulaşması gereken muhalifler masa başından gelemiyorsa, sen onlara varacaksın…

Diyeceksin ki; ya hep birlikte gülmeye (!) devam edeceğiz halimize, ya da; böyle gelen böyle gitmiyor, açın da gözlerinizi görün artık. Daha da geç olmadan, düşmeden biz teneşire kalkın ayağa diye haykıracaksın.

Sende kardeşim, bu iş de sende, kendi göbeğini kendin keseceksin…

Yazar hakkında:

Safiye Özşener kimdir: 1969 Van’ da doğdu. İlk okulu Adana’da, Orta ve Lise eğitimini Van’da tamamladı. Halen, İstanbul Üniversitesi’nde öğrenci. 1986-1989’da Adana’da Sabah’ta gazeteciliğe başladı. 1989-1990’da yine Adana’da Günaydın Gazetesi’nde çalıştı. 1990-1993’de Ankara, İlçe Belediyesinde Basın Danışmanlığı yaptı. 1993’de Kamu Kurumunda çalıştı. KESK/BES Sendikası İş yeri temsilciliği yaptı. Çeşitli dergi ve interaktif gazetelerde, makale ve köşe yazarı olarak mesleğe devam etti. Aynı zamanda “Şarap Rengi Bir Zaman” adlı şiir ve Diyalektiğin Kanatsız Kuşu adlı bir öykü kitabı bulunan Safiye Özşener, bir çocuk annesidir.

Safiye Özşener
Safiye Özşener
1969 Van’ da doğdu. İlk okulu Adana’da, Orta ve Lise eğitimini Van’da tamamladı. Halen, İstanbul Üniversitesi’nde öğrenci. 1986-1989’da Adana’da Sabah’ta gazeteciliğe başladı. 1989-1990’da yine Adana’da Günaydın Gazetesi’nde çalıştı. 1990-1993’de Ankara, İlçe Belediyesinde Basın Danışmanlığı yaptı. 1993’de Kamu Kurumunda çalıştı. KESK/BES Sendikası İş yeri temsilciliği yaptı. Çeşitli dergi ve interaktif gazetelerde, makale ve köşe yazarı olarak mesleğe devam etti. Aynı zamanda “Şarap Rengi Bir Zaman” adlı şiir ve Diyalektiğin Kanatsız Kuşu adlı bir öykü kitabı bulunan Safiye Özşener, bir çocuk annesidir.

━ bu yazardan

Gazoz kapağı

Ülkece öyle bir hale geldik ki, kendi yaptığı Labyrinthos’tan çıkamayan Daidalos gibiyiz. Verdik ya bir kere Sarı öküzü, vermelerin; “yetmez ama evet”, “anayasaya aykırı ama...

Never again (Bir daha asla)

Bireysel ve toplumsal acılar gece nöbetleri içinde boğuluyor, karanlık içinde oturmuş ışığı bekliyoruz. Ve fakat tam da burada tıkanıyoruz. Kimsenin; duymadığı, duysa kulak arkasına salladığı,...

Irak yerin davulu koygun öter

Hayatımızın tam ortasında, dizginsiz bir zulmün yanında, dizginsiz inkârlar, yalanlar fırtınası var… Hep...

Du bakali n’olcek hal-i pür melalinden çıkmak gerek

Memleketi temelinden sallayan bir ekonomik açmaz var ve 21 yıldır bu açmazın...

3 Aralık

3 Aralık Benim Doğum Günüm. 3 Aralık 2022’yi umutla bekliyorum.. Bu hafta biraz ben,...

İnsan umutsuzluktan umut üretir sevgili Mabet Ağacı…

Yoğun umutsuzluğun sarıp sarmaladığı zamanlardayız. Öyle ki, her yerde görmek mümkün tükenmişliği. Geçenlerde...

Allah’ın Askerleri

Çocuk işçiliği sorunu, geçmişten bugüne süregelen tüm dünyanın temel sorunlarından birisi. Her ne...

Kendi kör noktalarımızdan çıkıp, hatalarımızı görme zamanı

Ülkenin dinamik toplumuyla neden anlamlı bir iletişim kuramıyoruz? Neden herkes kendi yaptığını tek...

‘Kırk katır mı, kırk satır mı?’

Doğrudur. Politikada eğer ağzınızdan çıkanları hesap edemiyorsanız, çuvallamaya başlamışsınız demektir. Ve hele aydınlığa...

Akılsız dostun iyiliğinden bile korkmalı…

“Bir toplum yıkılmaya yüz tutarken önce o toplumdaki adalet kurumu çöker. Bu,...

Çeşmede merkep var mı, yok mu? Mesele bu…

Kimsenin birbirine güvenmediği, herkesin umudu kestiği, hangi dalı tutsak elimizde kaldığı bir...

Yara derin, yara büyük, deldi geçti sızlıyor kemik…

Değişir sistemler, çöker saltanatlar, hükümetler de gider. Gider elbet, gider de ya peki;...

━ son bir haftada

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz