İçinde bulunduğumuz çağ, insanlığın en acılı yüzyılı olma yolunda…
Açlık, yoksulluk, pandemi, iklim krizi derken, savaş ve yer küreyi yok edecek nükleer tehdit altında…
Dünya, bir cinnetin ortasında…
20 Yüzyılda yaşanan 1 ve 2. Dünya savaşları yerini “soğuk savaşa bıraktı…
Ama, adı ne olursa olsun, her savaş, yıkım ve ölümdür…
Soğuk savaşlar; topyekun yalanlarla, topyekun hukuksuzlukla, vicdanları yozlaştırıp, insanlığı çürüterek değerleri yok ediyor…
Daha acısı, yitirilen değerlerin yerini dolduramıyor…
Pandemi ile daha da sertleşen dünya koşulları, mutluluğu unutan sadece yaşamaya çalışan insanlar oluştururken…
Dünya siyaseti insanlığın yaşadığı trajedileri görmemekte ısrar ediyor…
Kişisel çıkarlar ve yüksek güç uğruna atılan adımlar, yapılan yaptırımlarla dünya, tam bir hukuksuzluk çölüne dönüşüyor…
On yıllardır Ortadoğu ve halklarına yapılan kışkırtmalı, çatışmalı müdahaleler ama’lı cümlelerle makulleştirilirken…
Batı’da yaşandığında, Avrupa’da olacak şey değil ile ifade ediliyor…
Oysa, insanların ölüm pahasına, demokratik bir ülkede yaşamayı istemeleri de insan haklarıdır.
Halklar kurban verilerek iki yüzlü politikalar büyüdükçe büyüyor…
Oynanmaması gereken tek terazi “Adalet” iken dengesiyle oynadıkça bozuluyor…
Hukuk bozuldukça insan bozuluyor…
İnsan bozuldukça evrensel değerler çürüyor…
Çürüme; toplumların dinamiklerini değiştiriyor…
Sonunda gelinen nokta çaresizlik ve çokça öfke oluyor…
İnsanlar cinnetin eşiğinde dolanıyor…
Herkesin hakkı ve özlemi olan Barış’a istek bile suç sayılıyor…
Her ne kadar; bilinçli demokratik protestolarla,
duyurulmayan isyanların taştığı; sanatla, edebiyatla tepkiler verilse de yetmiyor…
Bir yanda; hak, adalet, eşitlik, özgürlük, barış, hukuk, demokrasi diyorlar.,.
Öte yandan finansal krizlerin etkilerini, barışmakla değil, beslendikleri damar olan savaşlarla aşmaya çalışıyorlar…
Savaşla insanlığa yarar sağlanmaz. Sağlıklı sonuç alınmaz…
Dünya ülkeleri ve insanlık için tek çözüm demokrasinin gelişmesi, bunun için de insanların önündeki engelleri kaldıracak meşru yollara geçilmesi…
Ancak; demokrat görünmekle, demokrat olabilmek apayrı…
Bu yüzyılın en büyük sorunu, tüm dünyada hukuksuzluk girdabı ve vicdanla ilgili kolektif bir yozlaşma…
İşte bu nokta da bir soru da kendimize…
Hani, her fırsatta; hak, hukuk, eşitlik deyip, kadın, insan hakları, demokrasi gibi şatafatlı sözleri dilimizden eksik etmeyen, iddialı duyarlar kasan, kendimize…
Soruyorum…
Bizler; ülkeleri, halkları ayırmaksızın, birine istediğimizi diğer halka da isteyerek…
Barış için, topyekûn “Savaşa Hayır”
Tüm Uluslar topyekûn “EVRENSEL HUKUK” hemen şimdi diyebiliyor muyuz?
Demeliyiz…
Zira; Ulusların; halkları ve yaşamı yıkan, siyasi politikaları ve uygulamaları karşısında, rehberi hukuk olmayan bir dünyada, yaptığımız ve yapmaya çalıştığımız her şey altı boş bir kovayı doldurmaya benziyor…
Yine ulusların; güçlüden yana değil, hukukun üstünlüğüne inanan, hukuk temsilcileriyle: din, dil, kimlik, bölge ayrıt etmeksizin tüm farklılıkların kabul göreceği şekilde oluşturulacak evrensel hukuk ilkelerinin..
İyileştirici yanı olduğuna inanıyorum…
Kişisel; hak ve özgürlüklere saygılı, adaletin her boyutuyla işlediği, toplumsal ve siyasal bir kültüre erişmek için “hukuk” ve “hukukun üstünlüğü”nden başka seçenek de yok gibi gözüküyor…
Zira; sistemleri değil, yaşamı önceleyerek insanı korumak “Hukuk” un temel kodlarıdır…
Dünya için tek çözüm demokrasi…
Demokrasi için acilen hukuka geçilmesi…
Yoksa, yaşamın devam edeceği yer bir cinnetin ortası…