İnsanın canını çok yakan konularda konuşması da yazması da zor. Aslında çok yoğun hissettiğin duygunun uzağına düşme riski taşıyor sözcükler. Kendine yabancılaşıyorsun bazen. Bazen yaşanan olayın kendisi, üzerine tek bir sözcük yazıp çizilmesini kaldıramayacak kadar kırılgan oluyor, bazen de tek bir sözcüğün dahi fazla duracağı kadar yalın.
Günlerdir, 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin “başörtüsünü uygun şekilde takmadığı”, yani saç telleri göründüğü gerekçesiyle gözaltına alındıktan sonra yaşamını yitirmesinin ardından İran’da yaşananları takip etmeye çalışıyorum. Yaşadığım duygu tam olarak bu: Ne söylesem az kalıyor, söyleyebildiğim hiçbir sözcük hissettiklerimi anlatmama yetmiyor. Yine de deneyeceğim. Çünkü bu yalnızca İran’ı ilgilendiren, İranlı kadınları, gençleri ilgilendiren bir mesele değil. Bu, dünyanın her yerinde, her tür diktatörlükçe baskı altına alınan, yaşamlarına, giyimlerine, hayatlarına müdahale edilen, ezilen, öldürülen bütün kadınların ve bütün toplumların meselesi.
Amini’nin öldürülmesinin ardından 16 Eylül’de başlayan protesto eylemleri birinci ayını doldurmak üzere. Ülke geneline yayılan eylemlerde başta kadınlar olmak üzere vatandaşlar, rejimin bütün zorbalığına ve uyguladığı büyük şiddete karşın sokakları terk etmiyorlar ve eşsiz bir cesaret örneği göstererek özgürlük talebini haykırıyorlar. Eylemler üniversitelere, hatta liselere kadar yayıldı.
Öte yandan ülkede internet ve sosyal medya araçlarına erişim sınırlı. Uluslararası medya kuruluşlarının yayın yapmasına izin verilmiyor. Bu nedenlerle, yaşananları bütün açıklığıyla öğrenemiyoruz ama bu kısıtlamalar bile yaşanan tablonun boyutları hakkında fikir verebiliyor bize. İranlı gazeteci, aktivist ve vatandaşların paylaşımlarını ve insan hakları örgütlerinin raporlarını takip edebiliyoruz, mümkün olabildiği ölçüde.
‘ULUSLARARASI TOPLUM ACİLEN HAREKETE GEÇMELİ’
İran İnsan Hakları Örgütü’nün (IHRNGO) son olarak 12 Ekim 2022 tarihinde yaptığı açıklamaya göre, ülke çapındaki gösterilerde öldürülenlerin sayısı 201’e ulaştı.[1] Bu her gün en az 7 kişinin göz göre göre devlet tarafından öldürüldüğü anlamına geliyor. Öldürülenlerin en az 23’ünün 18 yaşının altında olduğu belirtiliyor. IHRNGO, bildirilen ölümlerin çoğunu doğrulama çabasının internet erişiminin kapalı olması ve güvenlik sorunları nedeniyle engellendiğini vurguluyor ve öldürülenlerin kesin sayısının aslında bundan çok daha yüksek olduğunun altının çiziyor.
Özellikle genç kızların öldürüldüğü pek çok vakada, güvenlik güçlerinin aileleri çocuklarının ölümlerini kamera önünde intihar olarak ilân etmeye zorladıkları veya susturmak için tutuklama tehdidi, zorlama ve baskıya maruz bıraktıkları belirtiliyor.[2]
IHRNGO’nun açıklamasında, geçen hafta boyunca protestolara katılan pek çok lise ve üniversite öğrencisi gencin sokaklarda ve okullarda tutuklandığı ve sosyal medyada paylaşılan videoların, güvenlik güçlerinin okul öğrencilerinin protestolarını şiddetle bastırdığını doğruladığı belirtiliyor. Açıklamada, gençlerin yasal protesto hakkı bulunduğuna dikkat çekiliyor ve uluslararası toplum, İran’daki katliamların önlenmesi için acil olarak harekete geçmeye çağrılıyor.
‘BU BASKI DEĞİL, KATLİAM’
Bu süreçte takip edebildiğim haberlerde duyduğum en çarpıcı cümlelerden biri şuydu: “Mahsa Amini’yi öldürmedik diyorlar ve bunu ispatlamak için her gün sokaklarda gençleri direkt hedef alarak öldürüyorlar.”
Yine aynı haberde, “Bir yanda devrim muhafızları, bir yanda çevik kuvvet, bir yanda polis, bir yanda da ‘besic’ dediğimiz, devrim muhafızlarının gençlik kolu, dördü birden sahada çalışıyorlar. Bunun adı baskı değil katliamdır” deniliyordu.[3]
Yorumlar, siyasi analizler, tahminler yapılıyor bu sürecin sonunun nereye varacağına dair. 2019’da benzin zamlarını protesto amacıyla başlayan eylemlerde 3 günde 1500 kişinin öldürüldüğünü hatırlatıyor süreci yakından izleyenler ve bu yüzden rejimin geri adım atmasının mümkün olmadığını ileri sürüyorlar.
Öte yandan, İran’da bugün sokağa çıkan herkesin ölümü göze alarak çıktığı ve bir kez geri adım atarlarsa, bedelinin daha da ağır olacağını bildikleri ve bu yüzden vazgeçmeyecekleri belirtiliyor.
En çok gençler canımı yakıyor. Gözyaşları içinde çektikleri videolarda, kendilerinden önceki kuşakları gösterilere katılmaya, kendilerine destek vermeye çağıran ve özgürlükleri için her bedeli göze alan gençler.
Aynı anda bizde toplumun sesini kısmayı amaçlayan bir sansür yasası kabul edildi. Ortalığın ayağa kalkması gerekirken sınırlı sayıda gazeteci ve örgütleri dışında kimsenin kılı kıpırdamadı. Yasaya ne hacet, şimdiden tıkır tıkır işliyor mekanizma. Aslında toplumun kendi içinde bence hiçbir zaman mesele olmamış başörtüsü, hiç de iyi niyetli olmadığını açıkça gördüğümüz bir şekilde bir pazarlık konusu haline getiriliyor ve Anayasa’ya alınmak isteniyor.
Aklımda hep bedel ödeyen kadınlar, gençler.
[1] https://iranhr.net/en/articles/5517/
[2] https://iranhr.net/en/articles/5515/
[3] https://www.youtube.com/watch?v=0snUXS4G5cY