“Evet, sayın yolcular, salgınlar çağının yeni (ara) durağı Maymun Çiçeği’ne hoş geldiniz! Burada, bir önceki (uzun) durağımız olan COVID-19’un izlerini halen (her yönden) taşıdığımızı ve o duraktan geçmemiş olsa idik, muhtemelen buranın farkına bile varmayacak olduğumuzu göreceksiniz.”
Abartıyorum tabii ki. Abartıyorum, çünkü öncelikle ve neyse ki maymun çiçeği (henüz) bir pandemi ya da büyük bir salgın aşamasında değil. İkincisi de COVID-19 aslında bitmiş değil.
Öte yandan (yine), “var mıydı”, “yok muydu”, “Türkiye’ye girdi mi, girmedi mi” falan derken, 30 Haziran 2022 tarihi itibarıyla, Türkiye’de ilk maymun çiçeği vakasının tespit edildiği Sağlık Bakanı Fahrettin Koca tarafından açıklandı. Sağlık Bakanı (yine) bir tweet ile bu açıklamayı yaptığı sırada (ve sonrasında da), Sağlık Bakanlığı’nın sayfasında konuya ilişkin hiçbir haber ya da bilgi yoktu. Aman canım, zaten zamanın ruhunda “bilgi” nedir ki? Ama, tweet her şey! (Ünlü gazoz markası ne kadar yanılmış; zamanın ruhunda aslında “susuzluk” hiçbir şeydir, “imaj” her şey!)
Neyse, konuyu dağıtmayalım. Maymun çiçeği hastalığının 50 yıldan fazladır varlığının bilindiğini (yeni bir hastalık değil) ve bilinen özellikleri ile COVID-19 kadar hızlı yayılan bir hastalık olmadığını daha önce açıkladığı ve Türkiye’deki ilk vakanın görülmesinin ardından tekrarladığı bilgi notunda vurgulamıştı Türk Tabipleri Birliği (TTB).[1]
Dikkat çekici olan şey, hastalığın 1970’te ilk olarak bir insanda saptandığı Afrika (Kongo Demokratik Cumhuriyeti) dışında ilk kez dünyada bu kadar yaygınlaşması. Bu yüzden hastalığın öneminin göz ardı edilmemesi gerekiyor. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) de, henüz 92 vakanın tespit edildiği 21 Mayıs tarihinde yaptığı açıklamada hastalıkla ilgili haberlerle farkındalığın artırılmasının amaçlandığını belirtiyordu.[2]
Ancak hastalığın yayılma ve vaka sayısının artış hızı “farkındalığın” ötesinde bir “tetikte olma halini” gerektiriyor. Zira, DSÖ’nün rakamlarına göre sadece 17-22 Haziran tarihleri arasında dünyadaki toplam maymun çiçeği vakaları neredeyse yüzde 50 oranında arttı.
DSÖ Acil Durum Komitesi 23 Haziran’da maymun çiçeği salgınına yönelik olarak toplandı ve Ocak ayından bu yana var olan süreci değerlendirdi. 1 Ocak’tan 22 Haziran tarihine kadar olan dönemde, 5 DSÖ bölgesindeki 50 ülkeden laboratuvar onaylı 3413 vaka ve 1 ölüm bildirildiğini kaydeden DSÖ, 17-22 Haziran tarihleri arasında ise 8 ülkede daha maymun çiçeği hastalığının görüldüğünü ve 1310 yeni vaka tespit edildiğini aktardı. 17 Haziran tarihi itibarıyla 2103 olan vaka sayısı[3], 22 Haziran’da neredeyse yüzde 50 oranında artarak 3413’e çıktı.[4]
Yine DSÖ’nün verilerine göre vakaların yüzde 86’sı DSÖ Avrupa Bölgesi’nden rapor edildi. Yüzde 11’i Amerika Bölgesi, yüzde 2’si Afrika Bölgesi, yüzde 1’i Doğu Akdeniz Bölgesi ve yüzde 1’i de Batı Pasifik Bölgesi’nden bildirildi.
Türkiye’de ilk vakanın tespit edildiği 30 Haziran tarihi itibarıyla ise maymun çiçeği vakalarının sayısı 5135’e ulaşmış durumdaydı.[5]
Tüm bu tabloya bakarak, rakamların hızla artmaya devam edeceğini öngörmek hiç de zor değil.
Peki, bu durum bir salgın riski taşıyor mu?
Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği’nin (KLİMİK) 30 Haziran tarihi itibarıyla güncellediği “Maymun Çiçeği Hakkında Sık Sorulan Sorular” başlıklı değerlendirmesinde, “hastalığın belirti ve bulgularının belirgin olması, var olan bilgilere göre belirtisiz infeksiyon yapmaması, yakın ve uzun süreli temas ile bulaşması, bir DNA virüsü olduğundan daha az mutasyon geçirmesi ve kolay değişime uğramaması (COVID-19’daki gibi yeni varyantların çıkmaması) gibi faktörler göz önünde bulundurulduğunda COVID-19 gibi bir pandemiye yol açmasının ‘pek’ beklenmediği” belirtiliyor.[6]
Ayrıca, çiçek hastalığının eradike edilmesi nedeniyle yaklaşık 40 yıldır uygulanmasa da, çiçek aşısı olmuş olmanın maymun çiçeğini önlemede yaklaşık yüzde 85 oranında etkili olduğunu ortaya koyan gözlemsel çalışmalar bulunuyor.[7]
Bütün bunlar, COVID-19 pandemisi sürecinde son 2 yıldır yaşadıklarımızı anımsayınca en azından bir nebze iç rahatlatıyor.
Gelelim, sürprizli sona:
Evet, şu anda orijinal yani (birinci nesil) çiçek aşıları artık vatandaşlara uygulanmıyor. Bazı laboratuvar personeli ve sağlık çalışanlarını işyerinde virüse maruz kalma durumunda korunmaları için uygulanan ve 2019 yılında Avrupa’da maymun çiçeği için onaylanmış olan, “modifiye edilmiş atenüe aşı virüsüne” (Ankara suşu) dayalı, mevcudiyeti sınırlı ve iki doz olarak uygulanan daha yeni bir aşı bulunuyor. [8]
Peki, bu aşı için kullanılan “Ankara suşu” nerede mi tespit edilmiş?
AKP’nin önce aşı üretim merkezini, sonra da kurumun tamamını kapattığı, Dr. Refik Saydam Hıfzısıhha Enstitüsü Laboratuvarlarında…
Türkiye’nin aşı üretim çalışmalarını ortadan kaldıran, dışa bağımlı hale getiren, halk sağlığı alanında yapılan bilimsel çalışmaların önünü kesen, bulaşıcı hastalıklardan korunma ve koruyucu sağlık anlayışını yerle bir edenlerin ödeyecekleri bir bedel olmalıdır elbet!
[1] https://www.ttb.org.tr/haber_goster.php?Guid=59b535d0-d900-11ec-adcb-afc4c9a5dd63
[2] https://www.who.int/emergencies/disease-outbreak-news/item/2022-DON385
[3] https://www.who.int/emergencies/disease-outbreak-news/item/2022-DON393
[4] https://www.who.int/emergencies/disease-outbreak-news/item/2022-DON396
[5] https://map.monkeypox.global.health/country
[6] https://www.klimik.org.tr/2022/05/21/maymun-cicegi-hastaligi-hakkinda-sik-sorulan-sorular/
[7] https://www.ttb.org.tr/userfiles/files/monkeypox_bilgi_notu_son.pdf
[8] https://www.ttb.org.tr/userfiles/files/monkeypox_bilgi_notu_son.pdf