TBMM’de görüşmeleri başlayan ve gazetecilerin “sansür yasası” olarak tanımladığı yeni Basın Kanunu’na meslek örgütlerinden de tepkiler büyüyor…
Ama bu noktaya da bir günde gelinmedi, nasıl gelindiğini hatırlamak için de içeride tutuklu basın emekçilerine bakmak ve gazeteciler için açılan ceza davalarını bilmek gerek…
Tabi tüm bunlar olup biterken, “sus” durağı sakinlerini de unutmamak…
Teknolojik gelişimle birlikte sosyal medyaya hızlı giriş yapıldı. “interaktif gazetecilik” de çağda yer buldu.
Demokratik toplumlar; kişilerin temel hak ve özgürlüklerini koruyan toplumlardır. Basınsa; düşünce ve fikirleri açıklama özgürlüğünü kullanmamızı sağlayan bir araç. İnsanların seslerini duyurma çabaları, bu amaçla kullandıkları araçların kısıtlanması söz konusu.
Nasıl mı?
Mesela;
Gazetenin halk “açız diyor” haberi suç sayılacağı gibi, açlığı, yoksulluğu ima etmek de yasağa dair sayılıp, sosyal medya hesaplarında kullanmak suça dair olacak.
Öyle ki;
Betonla doldurulurken dereler, kesilirken zeytinler, “Ah benim canım yurdum, böyle mi olacaktı, ne hale geldi” diyemeyeceğiz.
Hatta;
“Esasen bir el versek çiftçiye, bak oradaki yer, hani kurak kalmış hıı işte oraları, bir ekip biçsek, buğdaya buğday demeyiz hani, ne de güzel olur, dışardan almaz biz satarız, kalkınırız evelallah” diyemeyeceğiz…
Senaryosuna kuvvet, ne de güzel anlatmış filminde yoksulluk, hukuksuzluk var diye. Hele şu gösterime bakın, emeklerine sağlık tiyatro emektarlarının, çok güzel dikkat çekmişler kadın cinayetlerine. Düşünce ve konuşma özgürlüğünden bahseden sanatçılar için dillerine sağlık, dirençlerine kuvvet diyemeyeceğiz mesela…
Dar gelirli; emekçi, işçinin hakkını arayan, sağlık haktır diyen Türk Tabipleri Birliği’ne, doğru söyledin kardeşim. Mademki sosyal devletiz, eğitim ve sağlık ücretsiz olmalı diyemeyeceğiz…
Eşit işe eşit ücret diyemeyeceğiz mesela…
Herkesin kendi düşüncesini rahatça konuşabileceği günler gelir mi bilmiyorum. Şimdilik bizi karşılayacak olan sansürlerin ez cümlesi bunlar…
Aman ha! Sakın ola! Zülfü yâre dokunma da…
Bilinçlendirmek, gerçekle göz açmak da ne. Çiz böyle, ver ayarı, halka. Yaz mesela; nasıl da kalktı ekonomi şaha…
Aman sakın ola, tek Zülfü yâre dokunma…
Dedik ya, kamunun haber alma özgürlüğü, halkın, söz ve düşünce hürriyetinin olacağı günler gelir mi bilinmez, ama “yeni basın yasası” başlığıyla çıkartılmak istenen “sansür yasası”ndan da anlıyoruz ki; gerçeğe batıp ortaya saçılan mürekkep; güçlüdür mevkilerden, paradan. Yoktur gerçeğin korkutmadığı hiçbir makam…
Sevgi pıtırcıklı mı? Yoksa dirençli günlere mi uyanırız bilmiyorum…
Kendi adıma, daima haktan yana duracağım, onu biliyorum…
Yazar hakkında:
Safiye Özşener kimdir: 1969 Van’ da doğdu. İlk okulu Adana’da, Orta ve Lise eğitimini Van’da tamamladı. Halen, İstanbul Üniversitesi’nde öğrenci. 1986-1989’da Adana’da Sabah’ta gazeteciliğe başladı. 1989-1990’da yine Adana’da Günaydın Gazetesi’nde çalıştı. 1990-1993’de Ankara, İlçe Belediyesinde Basın Danışmanlığı yaptı. 1993’de Kamu Kurumunda çalıştı. KESK/BES Sendikası İş yeri temsilciliği yaptı. Çeşitli dergi ve interaktif gazetelerde, makale ve köşe yazarı olarak mesleğe devam etti. Aynı zamanda “Şarap Rengi Bir Zaman” adlı şiiri kitabı bulunan Safiye Özşener, bir çocuk annesidir.