13.1 C
Ankara

Hêviyê jiyana me… Hayatımızın umudu…

Paylaş:

Zulmü yıkan, karanlığı parçalayan, gökyüzüne yükselen bir ateş…

Demirci Kawa’nın zalim Dehak’ı öldürmesi ile hafızalarda bin yıllara dayanan tarihsel kökleriyle, zorbalığa karşı mücadelenin zaferle sonuçlandığı, her yerde ateş yakılarak taçlandırılan gün…

Ne derin bir anlam, bir uyanış ve ne muazzam bir direniş NEWROZ…

Her yıl olduğu gibi bu sene de Newroz; fikirler ve siyasetin konuşulması noktasında buluşan benzer beyanlarla kutlanıyor…

Newroz’un ateşi, barışın sesini gökyüzüne yükseltir mi bilinmez ama Enfal’den, Halepçe, Irak, Suriye’ye, şimdi; Ukrayna’dan Rusya’ya, renkleri unutulmuş, hazana batırılmış bir bahar hâkim zamanda…

Ve bugün Dünya Şiir Günü aynı zamanda…

Şiir; “dilin, hatta kültürün köpüğü” derken sevgili Dostoyevski, şiir “anayasaya aykırıdır” diyor Cemal Süreya. Şiir; bir başkaldırı, çoğu kez haykırış ve dik duruş, özgürlük, varoluş sancılarımızın merhemidir diye ekliyorum ben bir şair olarak…

Hayır, monolog yapmayacağım. “Sevmek ve sevmiş olmak. Bu kadarı yeter. Gerisi? Başka bir şey istemeyin. Hayatın karanlık kıvrımları içinde bulunacak başka inci yoktur.” Diyor, sevgili Hugo…

Ölümü çağıran savaşlar yerine, yaşamı savunan barışı savunmak sevmekle ilgili değil mi? Diyeceğim…

Hani, başlıyor ya her şey bir insanı sevmekle…

Newroz, direniş olduğu kadar uyanışı değil miydi tabiatın, insanın…

Hani, kâğıttan birer gemiyle içinden geçeceğimiz…

Yeni başlangıçların efsuni aralığı olan…

Biliyorum, cümlelerimin bir ucu trajedi, diğer ucu bahçe bahar çiçekli. Fakat bunlar bir melankoli değil. Hayır, bahar güzellemesi hiç değil. Olmasını düş’lediklerim…

Yok sayamayacağımız kadar, dışarıda delikanlı bir bahar, ama ellerimizle savurduğumuz bir de zaman var. Dağlarına bahar gelmiyor yerkürenin, gelmiyor memleketimin…

Kaybediyoruz insani iklimi. Haritanın yırtılan yerlerinde, göç yollarında yaralı bir kuş gibi acıyor insan düşleri…

Bahar geliyor, kuşlar, çiçekler, yalan biliyorum ama olsun,

Bazen yalan da güzel değil mi?

İnançları, dilleri, kimlikleri farklı diye insanların düşman olmadığı bir baharın doğduğunu düşlesek…

Ezgilerle sulara karışsak. Dicle’nin kenarında su içen bir karacanın başını okşasak. Fırat’tan sızan ışıkla halaya dursak…

Eşitlenmek değil miydi bahar. Baharın çiçeği de leylak. Hani, bu bahar leylaklar altında, özgürlüğün ve aşkın şiirlerini okusak. Eşitlensek, çoğalsak…

Yalan biliyorum ama biliyorum; biraz, biraz toparlayabilsek kederleri ve biraz umut ekebilsek, güneşli hüzünlerde yüzünü bahara dönecek…

Mavi geceler, yıldız ışıltılı bir ay ve yalansız bir gökyüzü altında biliyorum mümkün, savaşsız bir dünya…

Biliyorum, dışarıda defalarca sınanmış, sorular sorulmuş, cevaplar alınmış, keskin bahar var. İnsanlar dillerinden dolayı hala cezalandırılıyorlar. Her yerde hala savaşlar var…

Yeni yalanların başlangıcı belki baharlar. Ama diyorum hani, Rilke’nin dediği gibi; çiçek açmanın da solmanın da bilincinde olsak. Açsak bu bahar ve bu kez solmasak. Çarpışsak bir yıldız gibi karanlıklarla ve şiirle yürüsek ve yürüdüğümüz her yeri aydınlığa çıkarsak…

Hani diyorum düşlersek, yalan da olsa. Olmaz mı? Olur. Hayaller gerçek olur…

Düş’lerimiz “Hêviyê jiyana me”,

Hayatımızın umudu olur…

Umudun büyüyüp, hayalin gerçekle buluşacağı bir dilekle Nevroz kutlu olsun. Birbirinize dokunun şiiriniz olsun. Şiiriniz Aşk olsun…

Safiye Özşener
Safiye Özşener
1969 Van’ da doğdu. İlk okulu Adana’da, Orta ve Lise eğitimini Van’da tamamladı. Halen, İstanbul Üniversitesi’nde öğrenci. 1986-1989’da Adana’da Sabah’ta gazeteciliğe başladı. 1989-1990’da yine Adana’da Günaydın Gazetesi’nde çalıştı. 1990-1993’de Ankara, İlçe Belediyesinde Basın Danışmanlığı yaptı. 1993’de Kamu Kurumunda çalıştı. KESK/BES Sendikası İş yeri temsilciliği yaptı. Çeşitli dergi ve interaktif gazetelerde, makale ve köşe yazarı olarak mesleğe devam etti. Aynı zamanda “Şarap Rengi Bir Zaman” adlı şiir ve Diyalektiğin Kanatsız Kuşu adlı bir öykü kitabı bulunan Safiye Özşener, bir çocuk annesidir.

━ bu yazardan

Gazoz kapağı

Ülkece öyle bir hale geldik ki, kendi yaptığı Labyrinthos’tan çıkamayan Daidalos gibiyiz. Verdik ya bir kere Sarı öküzü, vermelerin; “yetmez ama evet”, “anayasaya aykırı ama...

Never again (Bir daha asla)

Bireysel ve toplumsal acılar gece nöbetleri içinde boğuluyor, karanlık içinde oturmuş ışığı bekliyoruz. Ve fakat tam da burada tıkanıyoruz. Kimsenin; duymadığı, duysa kulak arkasına salladığı,...

Irak yerin davulu koygun öter

Hayatımızın tam ortasında, dizginsiz bir zulmün yanında, dizginsiz inkârlar, yalanlar fırtınası var… Hep...

Du bakali n’olcek hal-i pür melalinden çıkmak gerek

Memleketi temelinden sallayan bir ekonomik açmaz var ve 21 yıldır bu açmazın...

3 Aralık

3 Aralık Benim Doğum Günüm. 3 Aralık 2022’yi umutla bekliyorum.. Bu hafta biraz ben,...

İnsan umutsuzluktan umut üretir sevgili Mabet Ağacı…

Yoğun umutsuzluğun sarıp sarmaladığı zamanlardayız. Öyle ki, her yerde görmek mümkün tükenmişliği. Geçenlerde...

Allah’ın Askerleri

Çocuk işçiliği sorunu, geçmişten bugüne süregelen tüm dünyanın temel sorunlarından birisi. Her ne...

Kendi kör noktalarımızdan çıkıp, hatalarımızı görme zamanı

Ülkenin dinamik toplumuyla neden anlamlı bir iletişim kuramıyoruz? Neden herkes kendi yaptığını tek...

‘Kırk katır mı, kırk satır mı?’

Doğrudur. Politikada eğer ağzınızdan çıkanları hesap edemiyorsanız, çuvallamaya başlamışsınız demektir. Ve hele aydınlığa...

Öksüz oğlan misali, kendi göbeğini kendin keseceksin…

Ufukta seçim var, kış gelmiş kapıya, vatandaşın evinde ateş var. Ama memlekette...

Akılsız dostun iyiliğinden bile korkmalı…

“Bir toplum yıkılmaya yüz tutarken önce o toplumdaki adalet kurumu çöker. Bu,...

Çeşmede merkep var mı, yok mu? Mesele bu…

Kimsenin birbirine güvenmediği, herkesin umudu kestiği, hangi dalı tutsak elimizde kaldığı bir...

━ son bir haftada

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz