17.5 C
Ankara

Yoksulluk ve sakatlığın ortak toplumsal niteliği

Paylaş:

Bu yazımda yoksulluk ve sakatlığın ilişkilerini ve ortak niteliğini ele almak istiyorum.

Konumuz açısından YOKSULLUK, maddi değer ve olanakların sınırlılığı nedeniyle yaşam standartları ve kalitesindeki aşırı düşüklük durumu olarak; SAKATLIK ise, bedensel veya zihinsel bakımdan olağan yaşam sürecini güçleştirecek ve ek önlemleri gerektirecek ölçüde kısmen veya tamamen, fiziksel veya işlevsel yeti kaybı olarak tanımlanacaktır.

Bu bağlamda yoksulluk ve sakatlık durumu arasında dolayımsız bir neden-sonuç ilişkisi kurulabilir. Yoksulluk durumu, sakatlığın ortamını oluşturmakta; sakatlık ise, önemli oranda yoksulluğun tüm tanımlayıcı öğelerini yansıtmaktadır. Bir başka anlatımla yoksulluk ve sakatlık sarmalı, gerçekte, tek bir sürecin değişik evrelerini veya birbirini izleyen halkalarını meydana getirmektedir Bu durumda iki kavram öylesine iç içe geçmektedir ki. Şöyle bir denklemi formüle etmekte, bazı küçük istisnalar dışında, ciddi bir sakınca bulunmamaktadır: Yoksulluk sakatlığa yol açar; sakatlık yoksulluğu derinleştirir ve yansıtır. Bu denklemin açılımı şöyledir: Yoksulluk, sakatlığın anası, sakatlık, yoksulluğun acılı çocuğudur.

Yoksulluk, bir çeşit sakatlıktır. Çünkü, sakatlığın bütün kurucu öğeleri, aynı zamanda, yoksulluk durumunu tanımlamaktadır.

Sözgelişi, beslenme yetersizliği, hem yoksulluğun bir göstergesi hem sakatlığın bir nedenidir. Sağlık hizmetlerine erişebilme ve yararlanma konusundaki yetersizlik de öyledir. Sağlıklı bir mekânda ve çevrede yaşamak, sahip olunan maddi olanaklarla ilgili bir şeydir ve yoksulluk durumunun doğrudan sonucudur. Sakatlığın da nedenleri arasında yer almaktadır.

Akraba evliliğinin bilinen iki nedeni vardır: Birincisi mal dışarı gitmesin, gelir kaynakları azalmasın kaygısıdır. İkincisi ise cehalettir. Cahil aile, akraba evliliğinden doğabilecek ağır sorunları bilmemektedir. Öte yandan, sakat doğan çocuğunu, doktora götürmek yerine, kocakarı yöntemlerine başvurmakta; sorunu çözmek yerine, daha da vahim sonuçlara yol açmaktadır.

Yine. doğal felaketler de yoksulla varsılı farklı vurmaktadır. Sel, toprak kayması, deprem gibi doğa olaylarından yoksullarla varsılların etkilenme oranı arasında uçurumlar bulunmaktadır.

Yerel olsun, bölgesel veya küresel olsun tüm savaşlarda, varsıllar servetlerine yeni servetler katarken, cephelerde ateş hattında, cephe gerisinde salgın hastalıklardan ve sefaletten milyon milyon ölenler ve sakat kalanlar yoksul halk kitleleridir, iş kazalarında yaşamını yitirenler yine yoksul emekçilerdir.

Bu listeyi uzatmak kuşkusuz olanaklıdır. Sanırım, gerekli değildir. Çünkü durum, istatistik ve kanıt sunmayı gerektirmeyecek ölçüde açıktır ve yoksulluğu tanımlayan, etkileyen tüm olaylar ve süreçler, dar anlamda sakatlığın, geniş anlamda engelliliğin nedenlerini oluşturmakta, yoksullarla sakatları aynı toplumsal yazgıya hükümlü kılmaktadır. Bu saptama, yoksullukla sakatlığın ortadan kaldırılmasının koşullarının da aynı olduğu, dolayısıyla her iki sorunun da aynı toplumsal program ve toplum projesi çerçevesinde birlikte ele alınabilecekleri ve alınmaları gerektiği anlamına gelmektedir.

Yoksulluğu ve sakatlığı sona erdirebilecek program ve projenin biçimi ulusal, içeriği toplumsal ve sınıfsaldır.

Biçimi ulusaldır. Çünkü, tarihsel olarak aydınlanma, ilerleme ve çağdaşlaşma devinimleri, ulusal devletin oluşması sürecinde ve onun çerçevesi içerisinde mayalanmış, yayılmış ve güçlenmiştir. Bu yüzden, tarihsel olarak ileri ya da geri bütün ülkeler için demokratik, laik ve sosyal hukuk devletinin çerçevesi ulus-devlettir. 20. yüzyıl boyunca tüm sömürge ülkeler, emperyalist bağımlılıktan ve ortaçağ geriliğinden ulusal devletlerini kurup bağımsızlaşarak kurtulabilmişlerdir. Bugün, küreselleşme adı altında ezilen uluslara dayatılan ve postmodern bir ilerleme projesi gibi sunulan program, ulusal devletine kavuşmuş ve bu sayede çağdaşlaşma yoluna girmiş olan ulusları, devletsiz bırakma ve yeniden sömürgeleştirme, yeniden geriliğe ve gericiliğe hükümlü duruma getirme arzusundan başka bir şey değildir. Devletsiz kalmış bir ulusun, yoksulluğu ve sakatlığı ortadan kaldırma araçları ve olanağı elinden alınmış demektir.

Yoksulluğu ve sakatlığı sona erdirme projesinin içeriği toplumsal ve sınıfsaldır. Çünkü, bugünkü adaletsiz paylaşım ilişkilerine müdahale etmeksizin, büyük bir bölümü, tekelleşmiş 5-10 bin dolayındaki büyük sermaye sahibinin elinde toplanmış bulunan ulusal varlıkları ve kaynakları, yoksunluklar içerisinde kıvranan halk kitlelerinin ve tüm ulusun hizmetine sunmaksızın, üretimi çağdaş bilim ve teknolojiye dayalı olarak artırıp hakça paylaştırmaksızın yoksulluğun ve onun acılı çocuğu olan sakatlığın üstesinden gelme olanağı bulunmamaktadır.

Cumhuriyet Devrimimizle birlikte yürürlüğe konulan ve adı açıkça 1961 Anayasamızda anılan bu proje, Sosyal Devlettir. Ne ki, Sosyal Devlet Projesi, son altmış yıl içerisinde dünyaya ve ülkemize egemen olan liberalleşme akımları ve girişimleri karşısında ağır darbeler yemiş; özelleştirmelerle kamusal alanın daraltılmasıyla, sosyal fonların kısılmasıyla eylemli olarak yürürlükten kaldırılmıştır. Bu projenin, tarihsel deneyimler ışığında yeniden ele alınması ve uygulamaya konulması yaşamsal önemdedir.

Ulusal ve toplumsal kurtuluş projesi, geniş halk kitlelerini uyandıracak, örgütleyecek ve seferber edecek devrimci siyasete dayanmak zorundadır.

Yoksulluk durumu, tıpkı sakatlık durumu gibi, geri ülke koşullarında yoksulluktan ve sakatlıktan kurtulmanın yol ve yöntemlerinin geliştirilmesini ve kullanılmasını engellemektedir. Bir başka anlatımla yoksulluk ve sakatlık durumu, geri ülke koşullarında, yoksulluk ve sakatlık durumunun sürgit devamının koşullarını yaratmaktadır. Yoksul insan cahil kalmakta, cahil insan her türlü aldatmacaya ve hurafeye açık halde bulunmakta; çoğu kez kendisini yoksul bırakan koşulların yaratıcısı siyasal seçenekleri kurtarıcısı gibi görebilmekte, onları iktidara getirmekte ve bu iktidarların devamını sağlamaktadır. Böylece bir birinden çıkan ve birbirinin üzerine kapanan fasit bir daire oluşmaktadır. Egemenliklerini, yoksul halk kitlelerinin bu zaafına dayanarak sürdüren zümreler, çıkarları gereği halkın cehaletinin, boş inançlara ve hurafelere inanma eğiliminin sürmesini ve pekişmesini körüklemekte; bu amaçla çağ dışı tarikat örgütlenmelerini en ücra köşelere dek yaygınlaştırmakta; halkın beynini ve vicdanını ipotek altına almaktadırlar. İşte bu nedenlerle devrimci siyaset olmaksızın, yoksul halk kitlelerini uyandırmak, uluslar-arası mali sermayenin ve onun yerli ortağı durumundaki ayrıcalıklı egemen zümrelerin direncini kırmak ve projeyi yaşama geçirmek olanaksızdır.

Yokluğu, yoksulluğu ve onun tüm ürünlerini ortadan kaldırmak için yürürlüğe konulmuş olan ve ilk yirmi yılında baş döndürücü ilerlemeler sağlayan Çağdaş Cumhuriyet projesi, emperyalist bağımlılığa ve ortaçağ geriliğine son veren bir devrimle kurulmuş; fakat geçen yüzyılın ortalarından itibaren galebe çalan karşı-devrim süreciyle yitirilmiştir. Onu yeniden kazanmak ve tamamlamak için devrimci siyasete gereksinmemiz vardır. Nasıl Çağdaş Cumhuriyetin kuruluşu Kuvayi Milliye mücadelesine dayanmışsa, şimdi Çağdaş Cumhuriyeti yeniden kazanmak için ikinci bir Kuvayi Milliye mücadelesi ve ruhu gerekmektedir. Yoksulluğun ve sakatlığın üstesinden gelmenin başka bir yolu bulunmamaktadır.

Yazar hakkında:

Turhan İçli Kimdir (Turhan.icli@gmail.com): 1955 yılında Sivas’ta doğdu. 10 yaşında geçirdiği kaza sonucu kör oldu. ODTÜ Sosyoloji ve A.Ü. Hukuk Fakültesini bitirdi. Yüksek lisansını A.Ü. Sosyal Hizmet Bölümünde yaptı. 1974’ten beri örgütte engelli hakları mücadelesi içerisinde yer aldı. Altı Nokta Körler Derneği, Türkiye Körler Federasyonu ve Engelliler Konfederasyonu başkanlıkları yaptı. 15 yaşından itibaren sosyalist hareket içerisinde yer aldı. 12 Eylül zindanlarında yattı, işkenceli sorgulardan geçti. İki sosyalist partinin merkez komitesi ve CHP Parti Meclisi Üyesi oldu. Siyaset ve engelli hakları konusunda yüzlerce makalesi, araştırmaları ve 2 kitabı bulunuyor. Halen arabuluculuk ve serbest avukatlık yapıyor.

Turhan İçli
Turhan İçli
1955 yılında Sivas’ta doğdu. 10 yaşında geçirdiği kaza sonucu kör oldu. ODTÜ Sosyoloji ve A.Ü. Hukuk Fakültesini bitirdi. Yüksek lisansını A.Ü. Sosyal Hizmet Bölümünde yaptı. 1974’ten beri örgütte engelli hakları mücadelesi içerisinde yer aldı. Altı Nokta Körler Derneği, Türkiye Körler Federasyonu ve Engelliler Konfederasyonu başkanlıkları yaptı. 15 yaşından itibaren sosyalist hareket içerisinde yer aldı. 12 Eylül zindanlarında yattı, işkenceli sorgulardan geçti. İki sosyalist partinin merkez komitesi ve CHP Parti Meclisi Üyesi oldu. Siyaset ve engelli hakları konusunda yüzlerce makalesi, araştırmaları ve 2 kitabı bulunuyor. Halen arabuluculuk ve serbest avukatlık yapıyor.

━ bu yazardan

İmamoğlu Kararının anlamı: ‘Şaşkın Ördek Sendromu’

Merhaba, bu yazımda Sn. İmamoğlu için verilen hapis ve siyaset yasağı kararını...

Bakalım, Türkiye Noterler Birliği Yasaları Çiğnemeye Devam Edecek mi?

Merhaba, Bu köşede yayımlanan “Türkiye Noterler Birliği, Tüm Dünyaya Meydan Okuyor” başlıklı yazımda,...

3 Aralık Dünya Engelliler Günü Kutlanabilir mi?

Merhaba, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 1981-1991 yılları arasını “Dünya Engelliler On Yılı”; bu...

Ektiğimiz Tohumlar Meyvelerini Veriyor

Merhaba, Bu yazımda sizlere Ankara’da yapılan anlamlı ve göğüs kabartıcı bir ödül töreninden...

Son terör eyleminin düşündürdükleri

13 Kasım günü İstiklal Caddesinde meydana gelen terör eylemi, toplumumuzda büyük bir...

Güç Odaklı Paradigmadan İnsan Odaklı Paradigmaya Geçiş

Merhaba, bu yazımda insanlık tarihi içerisinde güç ilişkileri bağlamında paradigma değişiklerine dikkat...

Türkiye Noterler Birliği körlerin imza sorunu hakkında dünyaya meydan okuyor

Yazıma neden böyle bir başlık attım? Zira, 17 yıldan beri körlerin imzalarının...

Sakatlık tanımına ilişkin bakış açımızı değiştirmeliyiz

Ülkemizin, sakatlık ve sakatlar konusundaki bakış açısını, köklü bir eleştiriye tabi tutmaya...

Başta Altılı Masa olmak üzere tüm muhalefet bloklarına sesleniyorum: Türkiye’yi yeniden inşa sürecinde engellileri göz ardı etmeyin!

AK-PARTİ hükümetleri döneminde, özellikle 5378 sayılı Engelliler Kanunu’nun yürürlüğe konulduğu 2005 yılından...

Ak-Parti, İktidarını Yirmi Yıldır Ne Sayede Sürdürebiliyor?

Ak-Parti, çok partili siyasal yaşama geçtikten sonra iktidarda kalabilen en uzun ömürlü...

Engellilerin Siyasal Yaşama Katılma Haklarının Hukuksal Dayanakları Nelerdir?

Tüm yurttaşların yasaların yapımına ve devlet yönetimine katılma haklarını düzenleyen ilk belge...

Engellilerin siyasal katılma hakkını sınırlandıran etmenler nelerdir?

Gelir, meslek, eğitim, cinsiyet, yerleşme biçimi, göç, yaş ve sınıfsal konum gibi...

━ son bir haftada

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz