-Dersine girdin mi yavrum?
-Ne?
-Dersine bağlandın mı yani?
-Haa, evet bağlandım.
***
-Evet çocuklaarr, ödevlerinizi yaptınız mı bakalım?
-Öğretmenim, bizde internet kesikti, ben yapamadım. (Bir dakika, ben bunu bir yerden hatırlayacağım ama nereden…)
Ya da;
-Kameranızı açık tutun çocuklar!
-Öğretmenim benim bilgisayarımın kamerası bozuldu, açamıyorum. (Arkadan mırıltılar; “klasik taktik!”)
***
-Annee, Cenk’i arayabilir miyim?
-Ödev mi soracaksın yavrum?
-Yok ya, online arkadaşım olan değil, yüz yüze arkadaşım Cenk.
!!!
***
Geçtiğimiz 13 Mart’tan bu yana 8 yaşındaki oğlumla evde neredeyse yapışık olarak yaşarken, uzaktan eğitim sürecinin bütün aşamalarına da ister istemez dâhil oldum. Bu tuhaf bir durum. Çünkü, normal şartlarda okulda geçirilen sürelerde ebeveynler olarak ruhumuzun bile duymayacağı bütün süreçlere bizzat tanıklık eder haldeyim.
Kim öğretmenden fırça yiyor, kim arkadaşına küsüyor, online oyun grubundan kim “atılıyor”, kim kime aşık, kim derslere en aktif katılıyor, kimin kamerası hep kapalı hepsinden haberdarım. Yukarıda pek azını yazdığım; değişen dil ve sosyal ilişkilere ilişkin gözlemler de buna dâhil. Bazı durumlara müdahale etmem gerekiyor, ama çoğunlukla kendimi sınırlıyorum.
Pandeminin başında, Türkiye’de okulların kapatılması kararının hızla alınması ve kapatılması, 65 yaş üzeri için hızla sokağa çıkma yasağı getirilmesi ve uygulanması, sürecin başarılı yönetimiymiş gibi sunuldu ve başlangıçta çokça olumlandı da. Oysa bu kararları süreci iyi yönettiği için değil, yapılabileceklerin en kolayı olduğu için almıştı hükümet. Ekonomik süreçlere herhangi dahli olmayan iki grup; öğrenciler ve yaşlılar, birdenbire kendilerini her yönden iyi kılabilecek sosyal ortamlarından ve ilişkilerinden koparıldılar. Hepimiz, tüm bu süreçlerin olumsuz etkilerini en yakınlarımızda gözledik farklı boyutlarıyla.
Şimdi okulların yeniden açılması tartışmaları sürerken, ne yapacağımı bilemez bir haldeyim ve çok doğal olarak Türk Tabipleri Birliği’ne (TTB) kulak veriyorum. COVID-19 Pandemisinin Türkiye’deki 11. ayı dolayısıyla hazırlanan ve 11 Şubat 2021 tarihinde düzenlenen basın toplantısıyla* kamuoyuna duyurulan raporda, bu konuya da bir bölüm ayrılmış: Altı çiziliyor; okullar açılmalıdır, ancak her aşamadaki önlemler titizlikle alınarak!
TTB İkinci Başkanı Prof. Dr. Ali İhsan Ökten vurguluyor: “UNESCO verilerine göre 14 Aralık 2020 tarihi itibariyle 210 ülkeden 106’sında okullar tamamen açık, 43’ünde kısmen açık, 34 ülke ara tatilde, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 27 ülkede ise okullar kapalı.”
Peki, ne yapılması gerekiyor?
Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER) adına basın toplantısına katılan Prof. Dr. Hilal Özcebe’nin aktarımlarıyla; yerel epidemiyolojik göstergelerle karar verilmesi gerekiyor. Vaka sayısı, mortalite (ölüm oranları), hastanede yatma oranları, okulların içinde bulunduğu koşullar; hepsinin birlikte değerlendirilmesi gerekiyor. Türkiye’de okul çağı çocuklarının yüzde 30’u servisler ile okula ulaşıyor. Bu oran bazı bölgelerde çok daha yüksek. Okula ulaşımda ve eve gelene kadar gerekli tüm önlemlerin alınması gerekiyor. Okullardaki sağlık, güvenlik ve hijyen olanaklarında zaman zaman sıkıntı yaşandığını biliyoruz. Bu sıkıntıların giderilmesi gerekiyor. Okul içi önlemlerin artırılması, okulların havalandırmasının sağlanması gerekiyor. Maskeye erişimde hâlâ sıkıntılar yaşanıyor. Halen maskeler yıkanarak ya da kolonya kullanarak temizlenebiliyor. Bu önemli bir sorun. Çocukların kendi yüz yapılarına göre maske kullanmaları ve solunum hijyenine dikkat edilmesi gerekiyor. İl düzeyinde, yerel düzeyde denetim yapılması, aile-okul işbirliği sağlanması gerekiyor.
Bunlar bu kadar kısa süre içerisinde sağlanabilecek mi bilemiyorum. Pandeminin başından bu yana yaşananlar, bundan sonraki sürece de kuşkuyla bakmama neden oluyor. Tıpkı sağlık alanındaki “ikincil etkiler” gibi, eğitim alanındaki “ikincil etkilerini” de göreceğiz pandeminin ve bunlar kısa sürede karşımıza çıkmaya başlayacak. Ama şimdi oğluma bakmam lazım; dersten sesleniyor çünkü:
-Anneee, teacher donduuu!!!
* Basın toplantısı ile ilgili ayrıntılara aşağıdaki bağlantıdan uluşabilirsiniz: https://www.ttb.org.tr/haber_goster.php?Guid=dfa36146-6c8f-11eb-88fd-c02d9f991fd1
Yazar Hakkında Bilgi
Mutlu Sereli Kaan: Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nden mezun oldu. 1997-2002 yılları arasında Cumhuriyet Gazetesi’nde muhabirlik yaptı. 2002-2020 yılları arasında Türk Tabipleri Birliği’nde Basın Danışmanı olarak görev yaptı. Yüksek lisansını Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İnsan Hakları Merkezi bünyesindeki İnsan Hakları Anabilim Dalı’nda tamamladı. Gazeteci.