21.4 C
Ankara

Haber Vermeyen AKP Medyası ve OLAY TV Olayı

Paylaş:

Tezcan Durna[1]

Tarih 29 Aralık 2011, TSK Hava Kuvvetleri’nin savaş uçakları, “terörist zannettikleri” 34 sivili bombalayarak katletti. Olayın üstünden 24 saatten fazla zaman geçmesine rağmen Türkiye ana akım medyası olaydan kamuoyunu haberdar etmedi. Olay bir gün boyunca sosyal paylaşım ağlarında yoğun gündem oldu, ancak bir gün sonrasında Türkiye basınının “amiral gemisi” Hürriyet olayı “35 ÖLÜ ÇOK ÜZGÜNÜZ”[2] sürmanşetiyle verdi. Sürmanşet olayın failini maharetle gizliyordu. Amiral gemisi bu haberi bu sürmanşetle verdiğinde hala Aydın Doğan’ın mülkiyetindeydi.

ANA AKIM MEDYA İKTİDARIN BİR PROPAGANDA AYGITI

Tarih 7 Haziran 2013, Gezi İsyanının ilk günleri. Recep Tayyip Erdoğan olaylarla ilgili olarak Kuzey Afrika Gezisinin son durağı olan Tunus’tan açıklama yaptı. Açıklamalar 7 gazetede aynı manşetle verildi: “Demokratik Taleplere Canımız Feda”.[3] HaberTürk, Türkiye, Sabah, Zaman, Yeni Şafak, Bugün ve Star gazetelerindeki tek fark HaberTürk Gazetesinde cümlenin tırnak içinde verilmesiydi. Elbette bu fark bile günümüz koşullarından bakınca çok önemliydi. Zira artık ulusal çapta yayın yapan bütün ana akım gazeteler, siyasal iktidarla simbiyotik bir yaşam sürdürdükleri için, Partili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın her sözünü bir hikmet varmışçasına tırnak işareti içine almadan veriyor. Bu tavır gazetecilik açısından çok önemlidir; sözünü doğrudan aktardığınız siyasal liderin bu sözünü tırnak içine alıyorsanız, gazeteciliğin nesnellik ilkesine asgari özen gösterdiğiniz anlamına gelir ve verdiğiniz bilginin gerçeğe yakın olduğuna dair okuyucunuza asgari bir teminatta bulunmuş olursunuz. Öbür türlüsü, yaptığınız iş gazetecilik değil, hükümet sözcülüğü ya da propaganda aygıtlığıdır. Türkiye ana akım medyasının artık bir propaganda aygıtı olduğu konusunda sanırım artık kimsenin bir kuşkusu kalmadı. Hükümeti destekleyenler bile bu gerçeği biliyor olmalarına rağmen, “ne var bunda canım, zaten basın dediğin iktidarı destekler” inancı kanıksanmış durumda.

BİR BAKANIN İSTİFASI HABER YAPILAMADI

Tarih 8 Kasım 2020; Maliye Bakanı ve Cumhurbaşkanının damadı Berat Albayrak sosyal paylaşım ağı Instagram üzerinden bozuk bir Türkçe ile bakanlık görevinden ayrıldığını bildirdi. 24 saatten uzun bir süre boyunca Türkiye ana akım medyası bu istifanın gerçek mi, doğru mu yanlış mı olduğuna dair ne bir haber yapabildi, ne de bu olayın doğruluğunu teyit etmek ya da yalanlamak için olayın doğrudan muhatabı da dâhil olmak üzere herhangi bir yetkiliye soru sorabildi. Sosyal paylaşım sitelerinde olay trending topic oldu. Herkes birbirine olayın gerçek olup olmadığına dair sorular sordu, ancak hem siyaset kanalı hem de haber medyası kanalı suskunluğunu bozmadı. Olayın üzerinden 24 saatten fazla bir zaman geçtikten sonra Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığından yapılan bir açıklamada, “Albayrak’ın görevden affedilme talebinin kabul edildiği” gibi garip bir ifade ile istifa doğrulandı. Ardından haber medyasındaki yönetici ve haberciler, olay üzerine ahkâm kesmeye kaldıkları yerden devam ettiler. Kimse de mesleklerinin gereği olan haber verme görevini yerine getirmedikleri için zerre bir utanç belirtisi göstermedi. O gün bugündür müstafi bakandan hiç kimse haber alamadı ve bu durumu ana akım medyada bir Allah’ın kulu yadırgamıyor.

2020 yılının son ayları. Bir dönem AKP’den milletvekili seçilmiş dünya şampiyonu bir güreşçinin sahte lise diploması ile üniversite okuyup üstüne yüksek lisans yaptığı ve bu diplomalarla banka yöneticiliği de dâhil Cumhurbaşkanlığı danışmanlığı gibi makam ve mevkilere gelerek en az buna benzer makamları işgal ederek dört farklı kurumdan maaşlar aldığı ortaya çıktı. Söz konusu kişi “diplomamın sahte olduğu ispatlansın siyasetten istifa edeceğim” gibi garip bir ifade kullandı. Diplomasının sahte olduğu mahkeme tutanaklarıyla ispatlandı. Söz konusu kişi, “siyasetten istifa! etmemekle” kalmadı, konuyla ilgili 100’ün üzerinde yerde yayınlanmış haberlere durdurma kararı çıkarılmasını sağladı. Söz konusu kişinin lise diplomasının sahte olduğunu tescilleyen de bu sahtekârlığın haberleştirilmesini engelleyen de aynı ülkenin mahkemeleri.

KAMUOYUNUN GERÇEKLERİ BİLMESİ İKTİDAR İÇİN TEHDİT!

Modern parlamenter demokrasilerde haber kurumları, halk ya da kamuoyu adına bir tanıklık görevi ifa eder. Bu tanıklığın bir anlamının olması için tanıklığa dayanan bilgileri öğrenen kamuoyunun gerekli reaksiyonu göstermesi gerekir. Medyanın haber vermesi bu açıdan bakıldığı zaman parlamenter demokrasinin sağlıklı bir şekilde devam etmesi için hayati önemdedir. Gelgelelim demokrasiyi bir amaç değil de araç olarak gören siyasal iktidarlar için, halkın bazı gerçekleri bilmesi değil de bilmemesi daha hayati önemdedir. Demokrasiyi gerektiğinde ve menzile ulaşana kadar binilecek ve menzile ulaşınca mutlaka inmek gereken bir tren olarak gören iktidar için kamuoyunun gerçekleri bilmesi, kendi varlığına tehdit olarak görülür. Bu nedenle ya bilme kanalları tıkanır ya da bilginin bizatihi kendisi bulanık bir şey haline getirilir. Tam da böyle zamanlardan geçiyoruz.

AKP’NİN MEDYADAN BEKLEDİĞİ ŞEY, HABER DEĞİL, HABERSİZLİK

Normal koşullarda medyanın görevi haber vermektir; güdümlü, denetim altında, iliştirilmiş ve taşeronlaştırılmış medyanın görevi ise haber vermemektir. AKP, medyayı denetleme ve ele geçirme sürecini o kadar kaba ve fütursuz bir biçimde yaptı ki, artık ele geçirdiği ve denetim altına aldığı medyadan baştan meram ettiği şeyi elde edemez hale geldi. Bu nedenle artık AKP’nin medyadan beklediği şey, haber değil, habersizliktir. AKP iktidarı döneminde oluşturulmuş medya sisteminin haber vermemesini, yalan haber vermesini, tek bir ağızdan konuşmasını yadırgamamak gerekir. Zaten AKP iktidarı medyayı tam da bu niyetle uzun zamandır kendi hedefine uygun şekle getirdi. Bu paradoksal bir şey olarak görülebilir. Ancak bir varlık her zaman var oluşuna uygun işler yaparak işlev görmez, çoğu zaman var oluşunu inkâr edercesine işler yaparak da işlev gördüğü zamanlar olmuştur. Medya tam da öyle bir dönemden geçiyor. Haber veren medya AKP’nin oluşturduğu medyanın varoluşuna ters bir var oluştur. Eğer gerçek haber verirse, varoluş gerekçesi ortadan kalkar. Bu nedenle de haber vermez, soru sormaz, soruşturmaz, sorgulamaz. Sadece emir telakki ettiği şeyleri yapar. O derecede bağımlıdır ki iktidarın varlığına artık emir almaya bile hacet olmaksızın, emirleri yerine getirir.

HABERCİLİK BİR KAMUSAL HİZMETTİR

Haber vereceği iddiasıyla yola çıkan bir medya kuruluşu, kamuoyu ile bir karşılıklı anlaşma yaparak işe başlar. Bu nedenle şu haberi vermem, bu haberi veririm gibi bir seçme şansı olamaz. Bu habercilik/gazeteciliğin kamusal bir hizmet olmasından kaynaklanır. Haber vermeyi vaat ederek yola çıkan medya kuruluşu, bir fırıncı gibi “ben şu ekmeği üretmekten vazgeçtim”, bir manav gibi “şu turp çeşidi pek tercih edilmiyor, bu nedenle onu satışa sunmaktan vazgeçtim” deme şansına sahip değildir. Kamusal bir mantıkla yapılan habercilikte (ki habercilik mecburen kamusal mantıkla yapılır, kamusal mantıkla yapılmayan habercilik propaganda ya da halkla ilişkiler faaliyetinin payandasıdır) altı milyondan fazla oy almış bir partinin siyasal stratejisi hakkında konuşurken, o partiden şifa niyetine dahi olsa tek bir kişinin görüşüne başvurulmamasını “biz kamu kuruluşu değiliz, özel bir sektörüz, bu bizim tercihimiz”[4] diyerek savunma şansına sahip olamazsınız. Siz böyle bir tercihte bulunarak izleyicinizle aranızda kurduğunuz sözleşmeye ihanet etmiş olursunuz.

2020 yılının medya ve habercilik alanında umut veren bir girişimi oldu. Yıllardır ana akım medyadan ayıklanarak bir köşeye atılan nitelikli gazeteci ve televizyonculardan bir kadro oluşturularak bir süre önce maddi imkânsızlıklar nedeniyle yayınına ara vermiş olan Olay TV yayına başladı. Neden Olay TV ve sahibi Cavit Çağlar ile bu işe girişildiğine dair mevzunun muhatapları detaylı açıklamalarda bulundu. Bunları burada tekrar etmeye gerek yok. Ancak NTV gibi bir haber kanalına zamanında yatırım yaparak kuran bir iş insanının böyle bir girişime “üzerimde çok baskı var” diyerek bir ay bile dayanamadan “kanalı kapatıyorum” demesi bize çok şey anlatıyor. AKP iktidarını artık var edenin habersizlik olduğu, haber vermenin bizatihi kendisinin AKP iktidarının varlığını bozan bir şey olduğu çok iyi anlaşıldı bu olayla beraber.

Bu koşullar altında gerçekleri bilmenin kime ne yararı olduğuna tekrar dönmek gerekiyor. Olay TV’nin Haber birimini kuran Genel Yayın Yönetmeni Süleyman Sarılar “bizim tek istediğimiz habercilik yapmaktı” diyor kısaca. Bu amaçla yola çıkan her kuruluşunun etkili olma potansiyeli iktidar tarafından görüldüğü anda yolunun kesileceği iyice anlaşılmış durumda. AKP, iktidarını sürdürmek için bütün ağızları kapatmak, bütün kulakları tıkamak, bütün gözlere mil çekmek niyetinde. Bu çok net. Ancak duymaya istekli kulaklar her türlü şeyi duyuyor ve öğreniyor. İstediğiniz kadar kanalları kapatın. Mühim olan duymaya istekli kulakları çoğaltabilmek.

SOSYAL AĞLAR ANA AKIM MEDYADAN DAHA ÇOK TAKİP EDİLİYOR

AKP, RTÜK gibi bir kuruluşla suyun başını tutarak kendi iktidarını onaylamayan ya da eleştiren her kuruluşa ceza vermeye, her girişimin önünü kesmeye çalıştıkça, insanlardaki yaratıcılık ve farklı arayışlar giderek daha çok artmaya başlıyor. Her ne kadar onun da arızaları olsa da, internet temelli sosyal ağlar ve platformlar AKP’nin mutlak propagandacısı olan kanalların pek çoğundan daha çok izleyici ve dinleyici çekmeye başladı. İletişim fakültelerinde öğrencilere televizyonun işlevleri öğretilirken birinci sırada haber vermek varsa ikinci sırada eğlendirmek sayılırdı. AKP’nin kurduğu sistem içindeki televizyon kanallarından uzun zamandır haber alınamıyordu. Yılbaşı gecesi bu kanalların artık eğlendirmediği de iyice tescillendi. Olay TV gerçeklerden halkı haberdar etmek üzere yola çıkmış bir ekibin enerjisiyle 26 günlük bir heyecan yarattı. Bu heyecanı halkın geneliyle paylaşmaları elbette kısıtlılıklar nedeniyle pek mümkün olamadı. Bu olay bize gazetecilik işinin neden kamusal bir bakış açısıyla yapılması gerektiğini bir kere daha gösterdi. Kamusal bir bakış açısı ise, siyasal iktidarla ekonomik çıkar ilişkilerinin olmadığı bir yapılanmayla mümkün olabiliyor. Cavit Çağlar’ın iktidar baskısından dolayı mı, çıkar ilişkileri nedeniyle mi pes ettiğini zamanı gelince anlayacağız. Ancak kamuoyu desteğini arkasına alarak yürütülecek bir gazetecilik faaliyeti bütün çıkar ilişkilerinden uzak olmalı. Haber, satılan bir mal olarak görüldüğü ve bu malın sunulduğu mecranın işletmecisinin siyasal iktidarlarla çıkar ilişkisi olduğu sürece, Olay TV benzeri kazalar yaşanmaya devam edecektir.

[1] um:ag Genel Yayın Yönetmeni.

[2] Hürriyet, 30 Aralık 2011

[3] https://m.bianet.org/bianet/siyaset/147327-7-gazete-1-genel-yayin-yonetmeni

[4] Video için bkz: https://video.abcgazetesi.com/d3f75680fb6153f7eb2a90b2bc3ccaf6/2020/06/16/didem-arslan-yilmaz-biz-kamu-televizyonu-degiliz-ozel-sektoruz-biz-bu-bir-tercihtir-diyomp4/

Yazar Hakkında

Tezcan Durna, yüksek lisans ve doktorasını Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik Anabilim Dalında tamamlamıştır. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümünde 2002 yılında araştırma görevlisi olarak başladığı görevine 2017 Ocak ayında görevinden uzaklaştırılana kadar devam etmiştir. Barış İmzacısı olması nedeniyle KHK listesine adı eklenerek akademiden uzaklaştırılan Durna, çalıştığı kurumda Haberi Okumak, Haber Sosyolojisi, Medya ve Etik, Etik Modernite ve İletişim, Şiddet Siyaset ve Medya, Akademik Araştırma, Yazma ve Sunma gibi lisans ve yüksek lisans düzeyinde dersler vermiştir. 2011-2012 yılları arasında TÜBİTAK Doktora Sonrası Araştırma Bursu ile Amsterdam’da bulunan Uluslararası Sosyal Tarih Enstitüsünde çalışmıştır.  Medyada temsil, basın tarihi, medya ve etik, medya sosyolojisi, yeni medya etnografisi, Türkiye’de aydınlar gibi konularda ulusal ve uluslararası akademik mecralarda yayınlanmış çok sayıda eseri mevcuttur. Halen Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfının Genel Yayın Yönetmenliğini yürütmekte, Almanya’daki Duisburg-Essen Üniversitesi’nde dersler vermektedir.

 

Tezcan Durna
Tezcan Durna
Tezcan Durna, yüksek lisans ve doktorasını Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik Anabilim Dalında tamamlamıştır. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümünde 2002 yılında araştırma görevlisi olarak başladığı görevine 2017 Ocak ayında görevinden uzaklaştırılana kadar devam etmiştir. Barış İmzacısı olması nedeniyle KHK listesine adı eklenerek akademiden uzaklaştırılan Durna, çalıştığı kurumda Haberi Okumak, Haber Sosyolojisi, Medya ve Etik, Etik Modernite ve İletişim, Şiddet Siyaset ve Medya, Akademik Araştırma, Yazma ve Sunma gibi lisans ve yüksek lisans düzeyinde dersler vermiştir. 2011-2012 yılları arasında TÜBİTAK Doktora Sonrası Araştırma Bursu ile Amsterdam’da bulunan Uluslararası Sosyal Tarih Enstitüsünde çalışmıştır. Medyada temsil, basın tarihi, medya ve etik, medya sosyolojisi, yeni medya etnografisi, Türkiye’de aydınlar gibi konularda ulusal ve uluslararası akademik mecralarda yayınlanmış çok sayıda eseri mevcuttur. Halen Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfının Genel Yayın Yönetmenliğini yürütmekte, Almanya’daki Duisburg-Essen Üniversitesi’nde dersler vermektedir.

━ bu yazardan

Zifiri karanlıkta gözlerden akamayan iki damla yaş

Baştan uyarayım, bu yazıda bolca kişisel hikâye vardır. Ancak bütün bu kişisel...

Kültürel hegemonya tamam, sıradaki!

Yüksek lisans tezimi yazarken, ele aldığım konu Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne adaylık süreciyle...

Oto sansürün dayanılmaz cazibesi

“Çatışmayı tatsız bulmak, çıkarları bu çatışmalar tarafından tehdit edilenler için hoştur.” Terry Eaglaton Dilimizde...

Sapık

Babam hayattayken, kendi babasından aldığı elle az biraz marangozluktan anlardı. Bu becerisiyle...

700 yıllık bir çınar ağacı kurursa

“Çalılık nerede? Gitmiş! Ve kıvrak taylarla av hayvanlarına elveda demek nedir? Yaşamın...

Alevi’nin yarası muktedirin havucu

“Hararet nardadır, sacda değildir Keramet baştadır, taçta değildir Her ne arar isen kendinde ara Kudüs’te,...

Suskun

Suskun, birileri tarafından susturulmuş, baskılanmış, konuşmasına ve meramını anlatmasına izin verilmemiş kişi...

Üniversiteler çoraklaşırken rektör egoları semiriyor

Doksanlı yılların ortaları, tam da bu zamanlar. Üniversite sınavlarının kısaltılmış adları o...

Şeffaflığın despotluğu

“Kamusal alanın ortadan kaybolması, içine mahrem ve özel meselelerin döküldüğü bir boşluk...

Acısız hayatlar

“Acı artık ilaçlarla mücadele etmeyi gerektiren anlamsız bir kötülüktür.” Byung Chul Han-Palyatif Toplum “Yaşarsın...

Özgürlük vaat edenlere koşulsuz inanmak özgürlüğün en büyük düşmanıdır

Dünyaya elinde güç olduğu halde bu gücü kullanmaktan imtina edecek kadar güçlü...

Yozlaşma

Bütün sözcüklerin olduğu gibi yozlaşma sözcüğünün de kullanıldığı bağlam çok önemlidir. Bu...

━ son bir haftada

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz