23.1 C
Ankara

Devletin Güncel Durumu: Kılıçdaroğlu nerede duruyor?

Paylaş:

Türkiye’nin uzun yıllara yayılan art zamanlı; ama son birkaç yıldır senkronik yaşadığı siyasi ve iktisadi kriz, artık oldukça şiddetli hissediliyor.

Elbette bu krizlere ideolojik krizler de ekleniyor. Nihayetinde iktisadi, siyasi ve ideolojik krizler sistemden bağımsız yaşanmıyor.

Sabit olan koşulu unutmadan, bunlar kapitalizmin yapısal krizinin bir uzantısı olmakla birlikte, kapitalizm içerisinde gelişen diğer kriz veya krizlerin de sonuçları.

Bu açıdan baktığımızda iktidarın hegemonya krizi hemen göze çarpıyor.

Dahası gördüğümüz şey tam olarak tarihsel bloğun çöküşüdür. Şekilsiz bir hal alan bu yapı, sadece egemen sınıfa cevap verme uğraşındadır.

Burada devletin güncel durumunun ne olduğu ise basit görünen ama hayli karmaşık bir sorudur. Bir de bu soruyu cevaplamaya çalışırken rotayı ana muhalefete kırmak meseleyi biraz daha çetrefilli hale getirmeye sebep olacak; ancak tam olarak uğraşım, bu çetrefil üzerine düşünmek.

Lenin’den hareketle söylersek devlet sorununun bu denli karmaşık, çetrefil bir hale getirilmesinin nedeni, bunun egemen sınıfların çıkarlarını başka bütün sorunlardan daha fazla ilgilendiren bir sorun olmasıdır. Devlet öğretisi, toplumsal ayrıcalıkları, sömürüyü, kapitalizmin varlığını haklı çıkarmaya yarar.

Bizler CHP’nin devletle olan ilişkisini, CHP’nin kendisinin devleti tanımlama biçimi üzerinden okumuyoruz.

Halbuki bu oldukça yanıltıcıdır. Cumhuriyet kurulduğundan bu yana CHP, iktidarda olsun ya da olmasın kendini devlet bağlamında başka bir ilişki üzerinden var eder. Burada olumsuz bir ilişki örneği yok; aksine devlet projeleri her sınıfa/ fraksiyona göre değişebilir ve CHP’ninki de bu minvalde okunabilir.

Hatta son zamanlarda yapılan bütün çıkışlar buna işaret ediyor.

Ana muhalefet sadece iktidar için yarışmıyor, aynı zamanda kendi devlet projesini de gündeme getiriyor. İktidar kanalındaki devlet bürokrasisine bazı araçlarla “gözdağı” veriyor.

Kanaatimce 26 Ocak günü CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun videolu açıklamaları, videonun içeriği, sembolik özellikleri de dikkate alındığında söz konusu bu “gözdağının” içi dolduruluyor.

Aslında süreç yeni değil, kısacık bir dönemle ilişkilendirilmesi durumu yanlış değerlendirmeye sebep olabilir. Merkez Bankası, TÜİK ve MEB’e gidişler, bürokratlara “verilen süreler” geriye dönük bir var oluş tercihinin sadece son tezahürü olduğu kanaatindeyim.

Burada mesele kendini daha güçlü hisseden, sağ ideolojilerle ilişkisi daha yoğunlaşmış, sermaye arasındaki çatışmada başka bir yolu temsil eden bir CHP’nin varlığı…

Yağan kar birçok şeye sebep oldu. İmamoğlu’nun devletin olanaklarıyla izleniyor olması, bunun servis edilmesi ve ifşa/linç kültürünün parçası haline getirilmesi devlet krizini ve devlet projelerini hatırlatıyor.

Devamında gelen 26 Ocak’taki Kılıçdaroğlu’nun videosu, İmamoğlu’nun açıklamaları, ardından Erdoğan’ın açtığı dava, Kılıçdaroğlu’nun tekrar eden konuşmaları (yazı kaleme alındığında Kılıçdaroğlu’nun yeni videosunun yeni hedefi “parti trolleriydi”) vs. devlet krizinden ve devlet projelerinden ayrı düşünülemez. “Sahiplik” ya da “hep buradayım” arasındaki bir gelgitten ötesi var burada.

Söz konusu video için Kılıçdaroğlu halka seslenmeyi hedefliyor gibi bir yaklaşım içerisinde olsa da mevzunun halkla veya belge diye açıkladıklarıyla ilgisi olduğunu düşünmüyorum. Keza o da tekrara düşmeyeceğini ifade ediyor.

Dahası devlet vurgusunun çok sık yapılması, devleti “şahsın” zapturapt altına aldığını vurgulaması, her noktada “devletin bürokratları” demesi bir tarafıyla söz konusu bürokratlarla veya devlet içindeki kişilerle/sınıflarla “uzlaşma” çağrısı gibi görünse de aslında kendi devlet projesini masaya sürmesiyle de bağlantılı.

Ancak burada gerçek bir uzlaşma vaadi zaten olamaz, uzlaşabilir algısı yaratmak daha önemli gözüküyor.

Çünkü biliyoruz ki uzlaşma mümkün olsa devlete gerek olmaz.

Devlet nedir, devlet projeleri neyi belirtir, belki de biraz bunların içerisine girmek gerek. Önce devlet aygıtı ile devlet iktidarı arasındaki farkı görmek iyi olabilir.

Devlet iktidarı en dar biçimiyle sınıfsal temsillerle daha ilgiliyken, devlet aygıtı, yine en dar biçimde, geniş bir açıdan sistemle daha ilişkilidir. Her ikisi de ekonomik, ideolojik ve hegemonik süreçlerin işleyişine dairdir.

Engels tanımlamasıyla “devlet, … toplumun kendi kendisiyle çözümsüz bir çelişkiye düşmüşlüğünün, ortadan kaldıramayacağı giderilemez karşıtlıklara bölünmüşlüğünün kabulüdür.”

Devlet sürekli bir olmayış ve sürekli bir oluşum halidir. Pür, saf bir yapı değil; melez ve çatışmalı bir formdur. Her şey “yolunda” bile olsa yerleşmiş, somut bir birlik mümkün değildir.

Bob Jessop’ın “Devlet Teorisi” kitabından yola çıkarsak eğer, farklı sınıf fraksiyonlarının ve bunların siyasi temsilcilerinin çıkarları ve talepleri rekabete yol açıyor ve sınıfların kendine özgü ‘devlet projesi’ oluşuyor; hakim olan proje, ki hakim sınıfın hakim fraksiyonu ile ilgilidir, baskın hale gelir ve devlet iktidarlığı ile somutlaşır. Burada ekonomik sermayeye en çok sahip olanın yanında; diğer sermaye biçimlerinin hangisinin hakim olduğu hem konjonktürle hem de ülkedeki hakim ideolojiyle yakından ilgilidir. Bu işleyiş birçok devlet projesi oluşturulmasının mümkün olduğunu da gösterir.

Örneğin dayanaklı devlet projeleri anayasal düzleme, kurumsallaşmaya ihtiyaç duyarlar. Burada temel nokta aslında temsilden fazlasıdır.

Sadece Jessop bağlamında değil Marx’ta, Engels’te, Lenin’de, Poulantzas’ta da devlete dair bu işleyişin izini sürmek mümkündür ve bugünü anlamlandırmak için gereklidir de.

Erdoğan ve AKP 2002’den beri süren iktidarında bu projeden ayrıksı hareket etmemiştir. Öncelikle, kendilerine özgü olan her şeyin yanında, uluslararası bağlamdan ayrı bir ilerleme yoktur. Yani dünyada neoliberalizmin varlığı ve aşırı sağın güçlenişi Türkiye’de de kendi ve partisiyle somutlaşmıştır.

Diğer taraftan, buna Cihan Tuğal’ın vurguladığı şekliyle “massetme siyaseti” de diyebiliriz, iktidar olma yolunda ve oldukları süre boyunca ideolojik ve siyasi açıdan bazı farklılıklara rağmen çeşitli kişi ve kurumlarla işbirliği halinde olmak, zaman zaman yan yana, zaman zaman onların üstü konumunda, bazen de tasfiyelerini sağlayarak devlet projelerini yürütmektedirler. Yani karşımızda duran “güç” şahsın “kutsallığı” değil, sınıfsal boyutudur ve bunu gökten yere çekip, başka bir proje ile karşılık verme yolunda ana muhalefet belirir.

Tekrar videoya, Kılıçdaroğlu ve CHP’ye dönersek; siyaset etme maharetine sahip olduklarının, devlet iktidarına aday olduklarının ve kendi devlet projelerinin şimdiki projenin içinde olduğu krizi çözebilecek tek güç olduğunun beş dakikalık örneğiydi.

Her şeyi seçime indirgeyen CHP yaklaşımı, önümüzdeki süreçte sivil toplum, siyasal toplum ve devlet denklemini nasıl kuracak göreceğiz. Ancak sistemden ve getirdiği ideolojik dönüşümlerden ayrıksı olamayacağının da altını çizmekte yarar var.

Lenin, devlete ilişkin sorunun farklı sosyal sınıflar arasındaki bir meseleye dair olduğunu ve devlete dair bakışın da birbiriyle çarpışan görüşlere yansıdığını belirtir. Bizim şahit olduğumuz şey tam olarak budur.

“Aşina olunan bilinmez” vurgusunu hatırlayarak, yanılgılardan uzak durmak en iyisi. Erdoğan ve AKP “kutsallığını” yitirdi; ilk geldikleri zamandan beri, iktidarları, onların verili devlet projesi, hem sistemin yapısal krizinin temsilcisi hem de güncel krizlerin adresi.

Karşımızda duran “şimdikini” anlamak, dönüşüm için en önemli anahtar.

━ bu yazardan

Dinbazlık ve Dilbazlık Artık Çalışmıyor mu?

Rahman Özçelik henüz 22 yaşındaydı. Bartın’da yaşamını yitiren madencilerdendi. AKP kurulurken doğmuştu,...

Adaletsiz kalkınma2: Kötülüğe sabırla dayanılan zamanlar

Geçen hafta yazıyı bitirirken Bertholt Brecht’in “Gaddarlık, gaddarlıktan doğmaz; artık gaddarlık olmaksızın...

Adaletsiz kalkınma: Fakruzaruret içinde gönüllü kulluk

2002’den bu yana AKP’nin vaad ettiği demokrasi ve refah ilk kez bu...

Retorikten Mugalataya AKP Pratikleri

"Hayaldi, gerçek oldu, Türkiye hazır, hedef 2023" Bu söz AKP’nin 2011 seçim beyannamesinden. Kimse...

Gezi’den 2023’e Bir Muktedirin Seyir Defteri

Erdoğan’ın gezi protestocularına hakareti daha sonra bu hakareti savunmak için söyledikleri 20...

Kılıçdaroğlu devletin durumunu güncelliyor

Siyaset bilimci Nimtz, içinde bulunduğu zamanı diğer bütün zaman dilimlerinden önemli gören...

Kılıçdaroğlu’nun havarileri, kuşkucuları: İrili ufaklı tek adamlar hikayesi

Bu yazı, CHP'nin çıkmazını görmeyi hedefliyor. İmamoğlu ve otobüsü bu çıkmazın önemli...

Sağcılık her kötülüğün babasıdır

AKP’nin 20 yıllık envai yıkıcılığının son dönemde yarattığı kamu kaygılarının odak noktasını...

İttifaklar, olasılıklar, hidralar

“Bu seçim ülkenin son şansı olabilir. Son demokrasi nefesi olabilir. Hata yapma...

‘Tek patlıcan, tek bayrak, tek adam’

Yeni DEVA’lı eskinin AKP Grup Başkanvekili Nihat Ergün’ün, 6 Ocak 2009’da Habertürk’teki...

AKP rejiminin ekokırım hali: ‘Külü vatandaşa, parası yandaşa’

Yıllardır AKP rejiminin bin bir yüzüne mecbur bırakıldık. Sermayenin konumu da buradan...

Minare ve Yoksulluk Arasında

Piyasa ve İslamcılık ikilisinin ülkeyi kasıp kavurduğu şu günlerde Marx’ın şu sözü...

━ son bir haftada

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz