12.8 C
Ankara

Gezi’den 2023’e Bir Muktedirin Seyir Defteri

Paylaş:

Erdoğan’ın gezi protestocularına hakareti daha sonra bu hakareti savunmak için söyledikleri 20 yılın sonunda hem siyaset kurumu hem de bu ülkenin yurttaşları için çok acıklı…

Erdoğan’ın 11 Haziran‘da 10 yıl olacak, türlü vesilelerle tedavülde tuttuğu yalanını sürdürmesi; “Eğer insanlara devamlı olarak yalan söylenirse bu, insanların söz konusu yalanlara günün birinde inanmalarını sağlamaz; aksine artık hiç kimsenin hiçbir şeye inanmaması sonucunu doğurur” diyen Hannah Arendt’i doğruluyor.

Hakikat sonrası çağ, Erdoğan’ın ruhunda cisimleşiyor.

Aslına bakarsanız; küfür ve hakaret; bu ülkenin yurttaşları için Özal’ı hatırlayınca, Bahçeli’yi, Soylu’yu hatırlayınca; Lütfü Türkkan’ı, MHP’li İzzet Ulvi Yönter’i, Semih Yalçın’ı, Celal Adan’ı; Ersoy Dede’yi; Akit’i, erasmusa orgasmus diyen AKP profesörünü hatırlayınca; Atatürk’e, İsmet İnönü’ye söylenenleri; Şevket Kazan’ı, Alevilere söylenenleri, hatırlayınca; Kadir Mısıroğlu’nu hatırlayınca…İslamcı, milliyetçi -mukaddesatçı cenah için karşı tarafa söylendiğinde pekala caiz olan; icazet alabilen bir şey değil miydi?

Sadece şu son bir buçuk yılda içinde yaşadığı distopik yoksulluğa sadece sokak röportajlarında itiraz eden bir halk için bu küfür ve hakaret de travmatik gelmiyor olabilir mi?

AKP Genel Başkanı sıfatıyla grup toplantısında kendi halkına küfür eden kişinin birinci sıfatı cumhurbaşkanıydı. Onun siyasi kariyerinde, siyasal icaplara göre 20 yıldır bu hakaret ve küfürlerin dolaşıma sokulduğunu görmedik mi?

Küfür vesilesiyle kronolojisi çıkarılan hakaretlerinden rakipleri de payını almıyor muydu? HDP’lilere, Kılıçdaroğlu’na bir zamanlar muhalefetteyken Bahçeli’ye, gezi protestocularına, kadınlara söylediği her şey; Erdoğan’ın siyasi icaplarından doğmadı mı?

O icaplar, siyasal İslamcılar tarafından destekleniyor, kimi yandaşlarca tevil edilmeye çalışılarak toplumda karşılık yaratılmaya uğraşılmıyor muydu?

Erdoğan’ın hakareti aşıp küfre dönen sözleri yoktu şimdiye kadar; ama siyasal durumunun yeni fazı, yeni ideolojik formatı artık küfrü gerektiriyor belki ve buna da birkaç cılız ses dışında neredeyse kendi cenahından hiç itiraz gelmiyor.

Erdoğan’ın kutuplaştırma politikası onun iktidarının yakıt tankı; her haziran da ikmal zamanı. Onun narsisistik davranışın bir göstergesi de olan halkı iki kampa bölme 30 yıldan fazladır narsisizm çalışan Barbel Wardeztki’ye göre dünya görüşünü basitleştiriyor, insanların tasnifini ve kendi duygularıyla teması kolaylaştırıyor.

İşte o yüzden Erdoğan geri adım atmadı, “milletine” sığındı.

Çünkü Erdoğan kendisinin inandığı gibi kendi tabanını da Gezi’den 2019’a giden, 2019’dan 2023’e gidecek bir yol olduğuna inandırdı, hakaret ve küfür biraz da onun hıncı…

Maslow‘un ihtiyaçlar piramidi halk için başka, Erdoğan için başka, Erdoğan’ın kendisine 20 yıldan bu yana imal ettiği bir zamanlar evde zor tuttuğu yüzde 50 (eridi ve yüzde 30’a düştü) tabanı için başka bir yerden işliyor sanki.

O yüzden Ebubekir Şahin; Erdoğan’dan farklı bir şey düşünmüyor. RTÜK başkanının Kılıçdaroğlu hatırlatmasıyla üstünü örtmeye çalıştığı şey toplumda başka bir şeyin de üstünü örtüyor çünkü. O yüzden Ebubekir Şahin liderinin yolundan yürüyor.

Barbel Wardetzki , “Narsisizm, Ayartma ve İktidar” adlı kitabında: “Politik liderin açık narsisist rolünü memnuniyetsiz incinmiş halkın da “ekhoist” rolünü üstlenmesi anlamına gelir. Bu, lideri yetersizlik duygularından kurtarır ve kendi ihtişamını tam anlamıyla yaşamasına imkan verir. O güçlü adam olduğu için halk kendi sorumluluğunu ona aktarır, böylece kendi kararlarını vermek ve çaba harcamak zorunda kalmaz; iki tarafın da avantajı vardır, narsisist büyür “ekhoist” ve onun arkasına saklanabilir ve onun başarılarından faydalanabilir.” diyor.

Erdoğan bu yüzden bana saldıran Türkiye Cumhuriyeti’ne saldırmış sayılır diyebiliyor; ama o cumhur da bütünü değil, kendi ittifakını içeriyor. O kendisini makam, makamı da kendisi olarak görüyor, bu ikisi o ve taraftarları için ayrılamaz.

“Narsistik sistemlerde yalan sadece kandırmak için söylenmez aynı zamanda bir yıldırma ve kafa karıştırma aracıdır.” da diyor Wardetzki…Erdoğan’ın bugününü iyi anlatan bir cümle… Oradan sürdüreyim…

Wardetzki; Erdoğan’ı biliyor, dünyasını tanıyor: ” Narsistik dünya, diğer insanların pek söz konusu olmadığı kişiye özel bir dünyadır. Bir anlam ifade eden tek şey, kişinin kesin bir şekilde gerçekleştireceği kendi planıdır; buna sisteme uymalarını sağlamak amacıyla gerçekleri saptırmak ve inkar etmek de dahildir. Eğer bugün işime yaramıyorsa dün söylediğim saçmalık beni niye ilgilendirsin ki; karşıt iddia ifade edilir ve daha önce tersini söylemiş olduğu yalanlanır. Bugün iki kere iki üç eder, yarın altı; gerekirse öbür gün sekiz. Esneklik sınırsızdır.” diyor Erdoğan ve benzerleri için… Haklı…

Onun ölçüsüz politik davranışlarını, dilini belirleyen bir durum mevcut bugün. Kendisine tahsis ettirdiği sınırsız iktidar narsisistik ruhunu yüceltiyor ve “büyüklük fantezisini monark rolünde” gerçekleştiriyor.

Kendinden öncekilerin hepsinin başarısız her şeyi yanlış ona göre; her şey onunla abad oldu, onun kaderi, milletin kaderi o yüzden; o yüzden makamı ile kişiliğini aynı kılar, ayırmaz Erdoğan.

O, timsal-i cihandır ayrıca ve bir nevi “omniptens”…

2023’E GİDERKEN..

Geçtiğimiz günlerde bir söyleşisini okuduğum siyaset bilimci İvan Krastev :”Popülizm, demokratikleşme sürecinin bir parçasıydı. İnsanların oy verme hakkı vardır ve bu oyları farklı yönlerde kullanabilirler. Belirsizlik zamanında kendini tek bir kişiyle özdeşleştirmek, koca bir partiyle özdeşleştirmekten daha kolaydır.” diyordu popülizmin sonu geldi mi diye soranlara Wardetzki’yi haklı çıkarırcasına.

Erdoğan da bunu biliyor. Kılıçdaroğlu’nu adaylık konusunda ve halkı özdeğerleri, özsaygısı konusunda tahrik etmesi; seçimi cumhurbaşkanlığı seçimine sıkıştırması bilinçli bir tercih. Tek seçim havasıyla kendisini ve Kılıçdaroğlu’nu yarıştırıyor; kendi oyunun partisinin oyundan çok olduğunu bilerek. Klıçdaroğlu’nu muhtemel rakipleri içinde en zayıf görerek…

Bildiği başka bir şey ise bugün için tek çıkar yolunun dozunun her geçen gün artması gereken sindirme, yıldırma stratejisi…

Ama bir sorunu var; Erdoğan ve partisinin anlatısı artık karşılık bulmuyor…

Rıza üretme kapasitesini kaybetti, bunun tersini ördüğü an Erdoğan seçime gidecektir. Tahrik, küfür, hakaret, Gezi’ye hınç ondan…

O yüzden Türkiye tarihinin en önemli seçiminin ne zaman olacağından çok, ne şekilde olacağı ve nasıl sonuçlanacağı üzerinde konuşmak gerekiyor.

Bürokratların partizanlaşması, sığınmacı gündeminin her geçen gün türlü kışkırtmalarla köpürtülmesi, dozu buna endeksli artırılan milliyetçilik ve bunun bir siyasi argüman olarak neredeyse tüm partiler için kullanışlı bir alan olması ondan.

İnce’nin Özdağlaşması, Özdağ’ın Le Penleşmesi de ondan…

Son bir iki haftadır yaşadıklarımızda; dil, müzik, konser, festival, tiyatro yasakları; temel hak ve özgürlüklerin önünde engel teşkil edecek yasaların meclis gündemine gelmesi normal değil. Sosyal medya, dezenformasyon yasası ve yargı paketinin hedefi belli ve nihayetinde bunların hepsiyle bir şekilde ilgili Kürtlerin durumuna da bakmak gerekiyor…

Erdoğan önceki seçimlerde inşa ettiği şahsi rejimini artık totaliterlikle taçlandırarak rejimini sınırsız sorumsuz ikbal döngüsüne kavuşturmak istiyor.

Neredeyse her defasında el yükseltti. 2015 Haziran- 1 Kasım’da başka bir seçim stratejisi kurdu. 2018 Haziran‘da başka bir evresine girdik rejimin ve 2023 seçimleriyle Erdoğan başka bir faza geçmek istiyor.

Erdoğan krizi, kaosu yönetme üzerine bir strateji izlerken, kararsızlar son ana kadar kararsız kalsın; muhalefet ben güçsüzken güçlenmesin şeklinde bir siyasi noktada duruyor.

Muhalefetin güçlenmesinin engellenmesi, Erdoğan’ın siyasi hattını oluşturuyor. Daha önceki yazılarımda da değinmiştim; 6’lı masayı önemsiz, işlevsiz kılıp, dağıtamasa da yorma derdindeki Erdoğan; Gezi, Kaşıkçı, HDP, Kaftancıoğlu, İmamoğlu, Çubuk davaları, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu‘na açılan dava ve bunların son noktasında Akın Gürlek’i Adalet Bakan Yardımcılığına atamasıyla -o bakan Bekir Bozdağ olduğunda- bize bir şey anlatıyor.

Tüm bunları Seçim Kanunu, Siyasi Partiler Kanunu‘ndaki değişikliklere eklediğimizde her şey daha karmaşık hale mi geliyor?

Bunu çözecek, bu stratejiyi engelleyecek bir muhalefet aklına ihtiyaç var. O akıl 6’lı masada nasıl işliyor göreceğiz…

Görünen o ki Erdoğan Modi, Orban, Bolsonaro, Vucic, Putin olmaktan ötesini istiyor ve bunun için daha fazla sebeplere ihtiyaç duyuyor.

Kabine toplantısı sonrasında yaptığı açıklamalarda da gördük ki o da krizi iktidardayken çözemediğini itiraf edip, yeni iktidar talep ettiği 2023 seçimleri için de aynı dili oluşturuyor.

Oysa biliyoruz ki bu seçim hem iktidar hem muhalefet için inandırıp ikna etmeyi, vaad üzerinden kuran bir seçim değil; muhtevası itibari ile de öyle olmaması normal.

Erdoğan için kişisel rejiminin ikbali; muhalefet için Erdoğan’ın bu rejimine son vererek cumhuriyetin ikinci yüzyılana nasıl girileceği gibi anlamlar taşıyor; bu yönüyle geçmiş seçimlerden farklı bir yerde…

Ayrıca 2023 seçimleri vaad değil takatsizlik seçimi; seçmen için de iktidar için de muhalefet için de böyle…

Aynı durumu 2015’ten hatırlıyoruz. Türk seçmeni, güvenlik; iktidar, güç tahkimi ve devamlılık; muhalefet de her iki kesimi kollama telaşındaydı.

Herkes güçsüzdü ama AKP kazandı; aynı son olası mı? Evet; tehlike de burada… Seçmen bu kez sadece güvenlik değil, açlıkla da sınanıyor. Erdoğan yine iktidarının ikbalini kolluyor; muhalefet ise yine her iki kesimi…

Ancak bu kez muhalefetin daha rasyonel olduğunu söylemek mümkün…Dağılmadan, küçük sarsıntılarla bir arada durma iradelerini koruyorlar.

Ancak bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin 2. yüzyılında kendini nerede konumlandıracağı üzerine bir siyasi liderlik inşasına da tanıklık ediyoruz; bu her aday için geçerli.

Bugün kararsızlar ikinci parti konumuna gelmiş bir seçmen kitlesini oluşturmuş durumda.

Bu, güvensizliğin sonucu ve bu güvensizliği yöneten aday seçimi de kazanacak…

Yazı aslında bitti.

Ancak Nefi’nin şu dörtlüğü ile bir hatime daha yapalım:

“Tahir Efendi bana kelb demiş
İltifatı bu sözde zahirdir
Malikidir mezhebim zira
İ’tikadımca kelb tahirdir”

━ bu yazardan

Dinbazlık ve Dilbazlık Artık Çalışmıyor mu?

Rahman Özçelik henüz 22 yaşındaydı. Bartın’da yaşamını yitiren madencilerdendi. AKP kurulurken doğmuştu,...

Adaletsiz kalkınma2: Kötülüğe sabırla dayanılan zamanlar

Geçen hafta yazıyı bitirirken Bertholt Brecht’in “Gaddarlık, gaddarlıktan doğmaz; artık gaddarlık olmaksızın...

Adaletsiz kalkınma: Fakruzaruret içinde gönüllü kulluk

2002’den bu yana AKP’nin vaad ettiği demokrasi ve refah ilk kez bu...

Retorikten Mugalataya AKP Pratikleri

"Hayaldi, gerçek oldu, Türkiye hazır, hedef 2023" Bu söz AKP’nin 2011 seçim beyannamesinden. Kimse...

Kılıçdaroğlu devletin durumunu güncelliyor

Siyaset bilimci Nimtz, içinde bulunduğu zamanı diğer bütün zaman dilimlerinden önemli gören...

Kılıçdaroğlu’nun havarileri, kuşkucuları: İrili ufaklı tek adamlar hikayesi

Bu yazı, CHP'nin çıkmazını görmeyi hedefliyor. İmamoğlu ve otobüsü bu çıkmazın önemli...

Sağcılık her kötülüğün babasıdır

AKP’nin 20 yıllık envai yıkıcılığının son dönemde yarattığı kamu kaygılarının odak noktasını...

İttifaklar, olasılıklar, hidralar

“Bu seçim ülkenin son şansı olabilir. Son demokrasi nefesi olabilir. Hata yapma...

‘Tek patlıcan, tek bayrak, tek adam’

Yeni DEVA’lı eskinin AKP Grup Başkanvekili Nihat Ergün’ün, 6 Ocak 2009’da Habertürk’teki...

AKP rejiminin ekokırım hali: ‘Külü vatandaşa, parası yandaşa’

Yıllardır AKP rejiminin bin bir yüzüne mecbur bırakıldık. Sermayenin konumu da buradan...

Minare ve Yoksulluk Arasında

Piyasa ve İslamcılık ikilisinin ülkeyi kasıp kavurduğu şu günlerde Marx’ın şu sözü...

Devletin güncel durumu: Şahıs devletinin portresi

Haftalardır yazdığım her şey siyasi ile ekonomik olanın ilişkisine dair. Kapitalizm ile...

━ son bir haftada

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz