Yıllardır içimizi rahatlatacak haberlere hasretiz. Çok görmüş geçirmiş sayılmam ama rüzgar gibi değişen gündemlerin arasında 18 yıldır AKP iktidarında şahit olmadığımız kalmadı. Demokrasi vaadiyle, Nazım şiirleriyle, kadınların yüceliğiyle, Erdal Eren’in ardından dökülen göz yaşlarından bugüne sıçrayıp geldik. Şimdilerde; aynı mahalleden olmayan başörtülü kadınlar, “vitrin mankeni”, 17’sinde çocuklar terörist, hakkını arayan kadınlar, “provakatör” …. Kara liste uzayıp gidiyor.
Aslında düşmanlık ve düşman yaratma seviciliği uzak olmadığımız bir konu. AKP iktidarını doğuran koşullar da vakti zamanında, Türkiye’nin üç tarafının denizlerle ama dört tarafının da düşmanlarla çevrili olduğunu beynimize kazıyıp durdu. Velhasıl düşman hiç bitmedi. Sorumluluk almaya, hesap vermeye gelince, korkunç düşmanlar kapatıldığı çekmeceden hızlıca çıkarıldı. Bugünse “düşman” olmayan kim kaldı diye sorarsınız, yanıtı yok. Yarına bekletilenin sırası geliyor. Cezaevleri doluyor, kürsülerden hedefe kilitleniliyor ve bağımsız yargımız, şafak vakti evler basılmazsa mesaisine başlıyor.
Bütün bu yaratılmaya çalışılan akıl bulanıklığı arasından ise kadınlar, en haklı talepleriyle sıyrılmayı başarıyor. Çünkü yaşamak duygusu ağır basıyor. Adalet gibi güçlü bir kelime ile yola düşen kadınlar; işte, sokakta, evde, kampüste başının örtüsünden saçının rengine, yedisinden yetmişine bütün kız kardeşlerini yola döküyor. Bundan sebep; OHAL koşullarında bile meclisin kapısına dayanan, evlerine kapatılmaya çalışıldıkça kabuklarına sığmayan kadınları görüyoruz. Bu, taşan gücün etki alanı o kadar çok ki, bir de bakıyorsun ki talimat olmadan hukuk kuralları işlemeye başlamış.
Tam da bu noktada Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün, “Siparişle tutuklama olmaz” çıkışına ses olalım. Kadınların ne sipariş verecek durumu ne de güveneceği bir yargı alanı kaldı. Kime seslenelim? 17 yaşındaki yeğenine tecavüz ettiği DNA raporlarıyla kanıtlanmış olmasına rağmen cezaevinden tahliye edilen, o da yetmeyip davul ve zurnayla karşılanan Osman Çur’un, tutuklu yargılanması için illa bir bakanın hedef göstermesi ya da cumhurbaşkanına hakaret etmesi mi gerekiyor? Kahvaltıya erken çağırdı bahanesiyle çocuğu ve eşini kaynar suyla yakan Ali Ay’ın tutuklanması için kadınların yeri göğü inletmesi mi gerekiyor? Ya ölmemek için öldüren kadınlar? Ya da sesini hiç duyamadıklarımız, katledildikleri ile kalanlar… Bunların hakkını kim verecek, kim savunacak? Kanunları beğeniyoruz sayın bakan ama kanunların uygulanmasını bir türlü istemeyenleri beğenmiyoruz ve doğal olarak gönlümüz razı olmuyor. Hukuk devletinde adalet sırası beklemekten çok yorulduk.
Yazar Hakkında
Burcu Yıldırım, Hacettepe Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu. Aynı üniversitede Kadın Çalışmaları Topluluğu (HÜKÇAT) kuruluş çalışmalarında yer aldı. Ankara Üniversitesi Kadın Çalışmaları Bölümü’nde yüksek lisansa başladı ancak birçok hocası, Barış Bildirisi’ne imza attıkları gerekçesiyle ihraç edilince bölümünü tamamlayamadı. Öğrenciliği döneminde ve sonrasında 5 yıl boyunca Evrensel Gazetesi ile Ekmek ve Gül’de; bir süre de Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali’nde çalıştı. Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Çocuğun İnsan Hakları Ödülü ve Ankara Tabip Odası ödülü, İstanbul Tabip Odası “Gazete-Haber Araştırma Ödülü”, TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi “Koruma Alanında Emre Madran Ödülü” sahibi. Halen basın danışmanı olarak görev yapıyor.