21.8 C
Ankara

Neye ve neden karşıyız?

Paylaş:

Son zamanlarda doğanın yağma-talanına karşı çıkan haberler ve yayınlar yapan arkadaşlarımızın zaman zaman kullandığı bir cümle var: “Madenciliğe karşı değilim ama Batı’daki gibi yapılsın…”

Madenciliğin Doğu’su Batı’sı maalesef yok. Sonuçları üç aşağı beş yukarı ne yazık ki aynı… İnanın bana konu madenciliğe karşı olmanın ya da olmamanın çok ötesinde artık. Karşı karşıya olduğumuz şey “madencilik” kavramının çok ötesinde.

Karşı karşıya olduğumuz şey, yağma-talan düzeni. Karşı karşıya olduğumuz şey, Türkiye’nin blok blok satılması. Karşı karşıya olduğumuz şey, “vahşi madencilik” diye adlandırılan ve nükleer reaktör atıklarından bile daha tehlikeli atıklar üreten “açık hava kimya fabrikaları.”

Karşı karşıya olduğumuz BİR TON ham altın elde edeceğiz diye 5 MİLYON TON taşın toprağın param parça edilmesi; binlerce ton siyanür ve sülfürik asit kullanılarak doğanın ZEHİRLİ AĞIR METAL kaynağı haline getirilmesi; su kaynaklarımızın acımasızca zehirlenmesi. Dağların, ormanların, meraların, yaylaların, meyve bahçelerinin, zeytin ve fındık bahçelerinin bir bir yok edilmesi. Karşı karşıya olduğumuz şey, bu ülkeyi ayakta tutan tarımsal üretim merkezleri olan KÖYLERİMİZİN HARİTADAN SİLİNMESİ…

2010 yılında Romanya’da yaşanan Baia-Mare felaketinden sonra, Avrupa’da kimyasal madenciliğe, vahşi madenciliğe karşı büyük bir tepki oluştu. Çek Cumhuriyeti, Almanya ve Macaristan siyanürle altın üretimini yasaklayan ilk Avrupa Birliği ülkeleri oldu. Diğerleri de kolay kolay izin vermiyor. Avrupa ülkelerinde yaşanan bu gelişmelerin Avrupa Parlamentosu’nu da etkilemesi kaçınılmazdı.            AB üyesi ülkelerin temsilcilerinden oluşan Avrupa Parlamentosu, Mayıs 2010’da siyanürlü altın madenciliğinin AB topraklarında yasaklanmasını isteyen bir karar aldı. Bunun da ötesinde madenciliğe yönelik çok sıkı çevre koruma tedbirleri getirildi. Avrupa’da durum buyken ve Avrupalılar, kendi topraklarında kılı kırk yararak bu türden yağma-talan madenlerine kolay kolay izin vermezken, Türkiye’deki dostlarına farklı tavsiyelerde bulunuyor.

Nereden öğreniyoruz?

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Türkiye Madencilik Meclisi Başkanı İsmet Kasapoğlu’ndan. Kasapoğlu, AB’deki meslektaşlarından kendilerine öğütler verildiğini belirterek, “Ne yapın edin, maden varlıklarınızı AB’ye tam üye olacağınız ana kadar ortaya çıkarın. Hatta mümkünse bunların çoğunluğunu üretmeye başlayın. Yoksa AB’ye üye olduğunuz zaman bunları değerlendirmekte zorluk çekeceksiniz. Biz İspanya ve Yunanistan’a bu uyarıyı yapmadık, bugün çok pişmanız” diyorlarmış.

Düşünebiliyor musunuz? Yani AB’deki kapitalist kartellerin temsilcileri bizimkilere, “Aman ha, AB’ye tam üye olmadan elinizde, ülkenizde ne var ne yok yağmalayın” diyor. Bizimkiler de bunu arkadaşlarına anlatıyor. Anlatmakla kalmıyor şu anda tam da onların tavsiyeleri doğrultusunda bu ülkeyi yönetenlerle birlikte tam gaz çalışıyorlar.

Maden Mühendisleri Odası Başkanı Ayhan Yüksel’in dediği gibi: “Rezervimiz ister çok ister az olsun, ürettiğimiz madenleri kendi sanayimize hammadde olarak kullanamıyorsak, ham ya da yarı mamül madde olarak ihraç ediyorsak yanlış yapıyoruz demektir. Biz buna sömürge madenciliği diyoruz.”

Türkiye’de bugün yaşanan maalesef tam da budur. Türkiye SÖMÜRGE MADENCİLİĞİNİN kıskacına alınmıştır. Ülkenin her bölgesinde gözlerine kestirdikleri her yeri param parça etmekte, ham ya da yarı mamül olarak gemilere doldurup yurt dışına göndermektedirler.

Türkiye’de nerede orman, nerede dağ ve su kaynakları varsa siyanürlü-sülfürik asitli madenciler orada. Ege’de başta Kazdağları olmak üzere Madra, Eğrigöz, Murat Dağı, güneyde Torosların tamamı, kuzeyde Karadeniz’in bütün dağları, doğuda Munzur dağları, Kapadokya, Boğalı-Sakarat yaylaları, Samsun’un Şahin Dağları, Kelkit Vadisi, Gümüşhane ve Artvin’in neredeyse tamamı madencilerin hedefinde. Türkiye’nin dağları ağır saldırı altında. Dağlar dünyanın en değerli su depolarıdır. Bu açıdan barajlardan bile daha stratejik ve değerlidir.

Biliyorum çok güçlüler. Paraları var, siyaset üzerinde etkililer ve birçok medya kuruluşunun doğrudan sahipleri veya hissedarlarıdırlar. Aldıkları paralar karşılığında onların avukatlığını yapan, hizmetinde olan ve kendisine “gazeteci” diyebilen bazı zavallılar var. Kendilerini eleştiren haberlerden sonra haber bürolarını yönelik nasıl baskılar uyguladıklarını ve gerçekleri tersyüz ederek yalanlarını sıraladıklarını hepimiz biliyoruz.

Bugün insanlarımıza bin bir yalan söyleyerek sanki toprağa kazmayı vurduklarında çil çil altınlar çıkacakmış gibi bir algı yaratılıyor. Bizleri de ülkenin gelişmesini, zenginleşmesini istemeyen marjinaller olarak göstermeye çalışıyorlar. Ama gerçek, onların yalanlarından çok farklı. Gerçekte özellikle altın, gümüş, bakır ve nikel madenleri çok büyük doğa yıkımına ve çevre talanına neden olan madencilik kollarıdır.

“Altın Ölüm” ve “Altın Girdap” kitaplarımızda ne demek istediğimizi zaten uzun uzun anlatıyoruz. Ancak bugün artık Türkiye’nin karşı karşıya olduğu tehlike altın ve nikel madenciliğinin de ötesindedir. Bugün Türkiye “blok blok” yurt dışına ihraç ediliyor. Hani bir karış toprağına canımızı feda ettiğimiz ülkemiz var ya, bugün blok blok Çin’e, İtalya’ya, ABD’ye, Fransa’ya gönderiliyor. Kelimenin tam anlamıyla yaşanan bu. Mermer madenciliği adı altında Torosları paketleyip, gemilere koyup Çin’e, ABD’ye, İtalya’ya gönderiyoruz. Toroslar bugün param parça ediliyor. Efendim madencilik yapıyormuş… Lanet olsun böyle madenciliğe. Onların ellerini oğuşturarak, “Dağı taşı nakit paraya çeviriyoruz” dedikleri yerler bu ülkenin üretim üsleri. Onların param parça ettiği o dağlar ve ormanlar bu ülkenin can damarları; tarım alanları, su kaynakları, oksijen depoları. Su olmadan, nefes alamadan ve insanlarımızı besleyemeden nasıl yaşayabiliriz.

Bugün Afyon’dan, Denizli’den, Kütahya’dan, Balıkesir’den, Burdur’dan, Muğla’dan ve Antalya’dan geçerken ARTIK KAFAMIZI KALDIRIP DAĞLARA BAKAMAK HALE GELDİK. Çünkü Türkiye birileri için ucuz pazar. Evet Türkiye ucuz bir hammadde deposu olarak görülüyor.

Toroslar, Kazdağları, Canik Dağları, Murat Dağı, Eğrigöz, Madra, Munzur… Bu dağlar ülkemizi ayakta tutan kolonlar…

Kolonlarını yıktığın bir bina, ne kadar sağlam olursa olsun ayakta kalamaz. Hatta bir kolonunu bile yıksan o bina ayakta kalamaz…

Dünyanın en kuzeyindeki güneyli canlı topluluklarını barındıran bir havza olan Kelkit Vadisi, bugün yağma-talan projelerinin hedefinde. Oysa insanlık tarihinde çok özel bir önemi var. Son buzul çağında Kelkit Havzası bu bölgede canlıların sığınabildikleri tek ekosistemdi. Amanoslar ise dünyanın en güneyindeki kuzeyli canlı toplulukları barındıran bir havza özelliğine sahiptir. Yani ülkemiz çok önemli iki ekosistemi Anadolu coğrafyasına sıkıştırmış durumdadır. O yüzden medeniyet dediğimiz kültürel gelişme ilk olarak bu topraklarda yeşerdi. O yüzden ilk imparatorluklar bu topraklarda doğdu…

Fırat Irmağı. Türkiye’nin gıda deposunu besleyen bir can damarı. Aşağıda Dicle’yle birlikte Mezopotamya havzasını besler. İlk tarımın, ilk kentlerin, ilk imparatorluğun kurulduğu topraklar. NASA bilim insanları küresel iklim krizinin bir sonucu olarak Anadolu coğrafyasında birçok derenin ve ırmağın kuruyacağını ve Fırat ve Dicle’nin ayakta kalacak son iki ırmak olacağını söylüyor.

Ormanlarıyla, ırmaklarıyla, yaylaları ve tarım alanlarıyla küresel ısınma felaketinde Türkiye’yi ayakta tutacak Karadeniz bugün maden projeleriyle param parça edilmek isteniyor. Yeşil Ordu’nun yüzde 74’ünü maden bölgesi ilan ettiler. Artvin, Giresun, Trabzon, Samsun ve Zonguldak da da durum farklı değil…

İhale edilen milletin köyleri, dağları, yaylaları ve meralarıdır. İhale edilen bu ülkenin su kaynakları, dereleri ve ırmaklarıdır. İhale edilen milletin zeytinlikleri ve fındık bahçeleridir.

Eğrigöz Dağı’nı param parça edersen çevresindeki köyleri de yok edersin; çevresindeki ilçeleri ve ırmakları da. Bunun anlamı Marmara’ya kadar uzanan bir ekokırımdır.

Murat Dağı tek başına Türkiye’deki su kaynaklarının yüzde 40’ının kaynağıdır. Şimdi birileri, “Murat Dağı’nı bize verin, maden bölgesi ilan edelim” diyebiliyor.

Yani özetle, konu madenciliğin çok ötesinde bir ulusal güvenlik konusudur. Gözlerden kaçırılmaya çalışılan, üstü örtülmeye çalışılan ama ülkenin en hayati sorunudur.

Çünkü gidilen yol, geri dönüşü olmayan bir yoldur. Madencilik özel şirketlerin vur kaç mantığıyla, yağma-talan mantığıyla at koşturabilecekleri bir alan olamaz. Türkiye çok acil olarak madencilik konusunda yeni bir planlama ve strateji belirlemelidir. Ve belirlenen bu strateji çerçevesinde madencilik devletin kontrolünde yapılmak zorundadır. Çok acil olarak madencilik YAPILAMAYACAK dağlar, ormanlar, yaylalar-meralar, su kaynakları vesaire belirlenmeli ve bir Anayasa Maddesi gibi ilan edilmelidir.

İbrahim Gündüz
İbrahim Gündüz
18 Aralık 1965 yılında Ünye’de doğdu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu. Gazeteciliğe 1987 yılında stajyer olarak girdiği Güneş gazetesinde başladı. Gece muhabiri, belediye muhabiri, siyasi parti muhabiri, diplomasi muhabiri ve parlamento muhabiri olarak görev yaptı. Kanal D Parlamento Muhabiri olarak çalışırken, artık kendisi için bir çalışma ortamı kalmadığını düşünerek 2018 yılında görevinden ayrıldı. Türkiye’deki vahşi, kimyasal, yıkıcı ve talancı madenciliği anlatan “Altın Ölüm” ve "Altın Girdap" kitaplarını yazdı. Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zuhal Yeşilyurt Gündüz’le evli, Aşkın ve Barış adında iki çocuk babası.

━ bu yazardan

Finale kalkan uçak

Osmaniye’de üç öğrenci BİR TABLDOT YEMEĞİNİ birlikte yiyor… Eskişehir’de 6 yaşındaki Elif AÇLIKTAN...

Vahşi madencilik kıskacındaki ‘Lapseki’

Bu kez haber Lapseki’den geldi… Birgün’den Gökay Başcan’ın haberinden öğreniyoruz ki, Nurol...

‘Buray’ ve Recep İvedik’ talana karşı

Kim tutar köklerimi? Sarıp besler toprak gibi Kim verir sana nefes? Dalındaki yaprak...

Altın Madencileri Başkanı Mehmet Yılmaz’a cevabımdır

Adına “Altın Madencileri Derneği” denilen, gerçekte Türkiye’nin yaylalarını, meralarını, ormanlarını, köylerini ve...

Murat Dağı, siyah akan Gediz, türbana yasal düzenleme ve öldürülen çevreciler

25 Ekim 2022 Salı günü Birgün Gazetesi’nde dikkat çeken bir haber yayınlandı. Murat...

“KADER”

Yine “kader” yine “fıtrat” dediler… 20 yıldır dedikleri gibi… Sayıştay raporunda bile açık...

Sorumlunun olmadığı bir ülkede adına ‘kaza’ denilen katliamlar

Takvimler 20 Ağustos 2022’yi gösterirken, Gaziantep’te ve Mardin’de katliam gibi iki kaza...

Barselona’nın balıkları ve Toros Dağları

2010 yılı Temmuz ayında eşim Zuhal’le birlikte Barselona’nın ünlü Rambla bulvarından yürüyüp...

Bir bakanın altın rüyası ve Örencik’ten yükselen çığlık

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank… Sık sık altın madenlerini ziyaret ediyor…...

Neoliberal talana karşı direniş: Siyanürlü altın madenciliği, vahşi madencilik ve kaçınılmaz mücadele

Milletvekilleri, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, şirket ve bakanlık yetkilileriyle birlikte bir salona...

Sezgin Baran Korkmaz, 234 milyar dolarlık kara para ve Magnitsky Yasası

Sözcü Gazetesi’nde Uğur Dündar yazdı… ABD Adalet Bakanlığı 2019 yılında Türkiye’den Sezgin Baran...

‘Bob’ Hasan, Veysel Eroğlu ve Yağmalanan Türkiye

Endonezya’daki takma adı Mohamad “Bob Hasan”dı. Java'ya taşınan Çinli bir tüccarın oğlu...

━ son bir haftada

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz