14.6 C
Ankara

100 Bin Kişiydiler

Paylaş:

Tarih: 4 Ocak 1991, 32 yıl önce bugün Türkiye işçi sınıfı tarihinin en büyük eylemlerinden biri olan “Madenci Yürüyüşü” başladı. Bu noktaya gelene kadar neler yaşandı?

Tarih: 4 Ocak 1991, 32 yıl önce bugün Türkiye işçi sınıfı tarihinin en büyük eylemlerinden biri olan “Madenci Yürüyüşü” başladı. Bu noktaya gelene kadar neler yaşandı?

Özelleştirme-taşeronlaştırma-sendikasızlaştırmanın temellerinin atıldığı 24 Ocak 1980 kararları ile birlikte “Serbest Piyasa Ekonomisi” uygulamalarına girişildi. Bu uygulamanın eksik yönlerini 12 Eylül iktidarı tamamladı. KİT’lerin ıslahıyla başlatılan uygulamalarla gelişen sürecin sonunda, sektörde üretilen değerlerin % 80’ini gerçekleştiren madencilik KİT’leri de “devletin küçültülmesi” söylemi ve “özelleştirme–kapatma” dayatmaları ile karşı karşıya bırakıldı. Kömürün nereden olsa alınacağı, stratejik bir maden olmadığı savunularak, “en zararlı KİT’ler” içinde yer alan Türkiye Taş Kömürü Kurumu (TTK), özelleştirme ya da tasfiye girişimlerinin başlıca hedefi haline getirildi. Bu plân büyük ölçüde tuttu, TTK “hazineden geçinen bir asalak” olarak görülmeye ve gösterilmeye başlandı.

Zonguldak kenti de bundan nasibini aldı. Cumhuriyetin ilk kenti olan, adı emeğin başkentine çıkan ve ülkenin sanayileşmesi ve kalkınması için binlerce can veren kent “kambur” olarak gösterildi. Göç alırken göç verir oldu. “Kömür ocakları kapatılsın, somon balığı yetiştirilsin” diyenler bile oldu.

1980 askeri darbesi ile birlikte ülkenin üzerine çöken sessizlik sonrası; 1986 Netaş Grevi ve devamındaki ‘’1989 Bahar eylemleri’’, dipten gelen büyük bir dalganın habercisiydi. 1990 ise, kamu kesimi TİS görüşmelerinin yılıydı. Genel Maden İşçileri Sendikası (GMİS) kurultayında, uzayan TİS sürecinde daha fazla beklemenin anlamsız olduğu düşüncesiyle, madencilerin greve çıkmaları kararı alındı ve 30 Kasım sabahı, ilk grev pankartı Gelik İşletmesi’ne asıldı. Üye tabanının tam desteğini alan Genel Başkan Şemsi Denizer, sadece madencilere değil, bütün sınıfa seslenerek genel grev çağrısında bulundu: “Biz madenciler olarak ilk kıvılcımı çaktık. Grevimiz tarihin büyük grevlerinden biridir. Biz üretmiyoruz, Türkiye işçi sınıfı da üretmesin!...”

24 Şubat 1990’da tüm sivil toplum örgütlerinin katılımıyla yapılan büyük miting, daha sonra olacakların habercisi gibiydi. Maden işçisinin “onurlu ve insanca yaşam” isteyen haklı talebi, 1990 yılı boyunca direniş, toplantı, söyleşi, paneller ve tüm DKÖ’lerin ortak katılımıyla oluşan Temsilciler Kurulu tarafından, “Zonguldak’ın, Türkiye’nin kamburu olmadığı…” tüm Türkiye’ye duyuruldu. Bu dayanışma, madencinin haklı ücret mücadelesinin yanı sıra, hükümetin gözden çıkarmaya kararlı olduğu TTK ve Zonguldak’ı yaşatma çabasıydı da… Bu nedenle, siyasi farklılıklar kalkmış; Zonguldak halkı birbiri ile kenetlenmişti. Yılların birikimiyle, bilinçli bir “tabanın sesi” hareketine sahip olan GMİS üyesi 48 bin işçi, TİS görüşmelerinin tıkanması üzerine, 30 Kasım 1990’da greve başladı, işveren de 4 Aralıkta lokavt ilan etti.

3 Ocak günü Türkiye’de TÜRK-İŞ’in aldığı karar gereği işçiler işe gitmezken, Zonguldak’ta halk sokaktaydı. 4 Ocak günü yapılacak olan eylemin heyecanı tüm kenti kaplamıştı.  Ankara’nın  “yürütmeyiz” tehditleriyle ara ara yürüme-yürümeme ikilemi yaşanmış fakat ellerine torbalarını sırtlarına yorganlarını alan Zonguldaklılar Sendika önünde toplanmaya başlamıştı bile… Sendika başkanı Şemsi Denizer’in “Ankara’ya arabalarla gidecektik ama araçlarımız engellendi. Peki, yürümeye var mısınız?”sözüyle yürüyüş başladı. Zonguldak halkı eylemi aktif olarak destekledi. Bu destekle, Zonguldak’tan Ankara’ya yürüyenler 100 bin kişiye ulaştı. İşçiler ve ailelerinden oluşan 100 bin kişilik dev bir gövde, o gün Ankara’ya doğru, hiçbir ön hazırlığı yapılmamış bir yürüyüşe başladı. Hem de sadece işçisiyle değil, kadınıyla, çocuğuyla, genciyle, yaşlısıyla bütün kent yılların birikmiş hesabını sloganlarla soruyordu:

– Gemileri yaktık geri dönüş yok!                      

 – Ölüm olsa sonumuz, Ankara’dır yolumuz!

– Çankaya’nın şişmanı, madencinin düşmanı!

Maden emekçileri; askeri diktatörlük ve onun gönüllü devamcısı ‘liberal-muhafazakar’ sivillerce gasp edilen haklarını geri almak için yollara döküldü. Kar, kış demeden yürüyen emekçilere yol boyundaki ilçeler ve köylerden her türlü destek verildi. Barikat, tehdit ve tutuklamalarla engellenen ‘Ankara Yürüyüşü’, 08 Ocak 1991’de isteklerin yerine getirileceği sözü alınarak, Mengen barikatında bitirildi. Denizer’e göre, Dellerderesi’nde kurulan barikat, “düzenin temsilcisiydi”. Ya barikat aşılacaktı, düzen bozulacaktı, ya da barikat kalacaktı düzen korunacaktı. Grevin 57. gününde, 25 Ocak 1991’de “bir koyup üç alma” senaryolarının yazıldığı Körfez Savaşı nedeniyle, grevin 60 gün ertelenmesi kararı alındı, 6 Şubat 1991’de ise TİS imzalandı. Sonucun başarı mı yoksa yenilgi mi olduğu çok ayrı bir tartışma konusu. Her şeye rağmen Zonguldak Büyük Madenci Grevi ve Yürüyüşü, 12 Eylül sonrasının en önemli işçi direnişidir.

Bugün devletin en üst yetkilisi  “Bizimle birlikte grev denilen olaylar ortadan kalktı, grevsiz bir toplum meydana getirdik” diyorsa, “grev denilen olayı” işçilerin hakkını vererek değil, yasaklayarak gerilettiklerini elbette bütün toplum biliyor. Emeğin dayanışmasını, çalışanların örgütlülüğünü ve kazanılmış hakları tasfiye ederek bunların yerine lütuf gibi sunulan ‘sosyal yardım’ı geçiren siyasi iktidar, “OHAL sayesinde grev yaptırmadık” diyerek sınıfsal tercihini de ortaya koymakta.

Buralara nasıl ve neden gelindiğini, Amasra maden faciasında işçi sendikasının tutumunda görmek mümkün. Geçmişten gelen mücadele geleneğini sürdürmek ve sınıfın haklarını korumak için harekete geçmek zayıflayan umutları tekrar yeşertir, tüm topluma ışık olur, ses olur.

Mehmet Torun
Mehmet Torun
1956 yılı Giresun – Eynesil/Ören köyü doğumlu. Babasının maden işçisi olması nedeniyle liseyi ve üniversiteyi Zonguldak’ta okudu. 1980 yılı ZDMMA Maden Bölümü mezunu. Maden işçiliği yaparak üniversiteye devam etti. Türkiye Kömür İşletmeleri’ne ( TKİ) bağlı müesseselerde ocak mühendisliğinden işletme müdürlüğüne kadar değişik görevlerde bulundu. 2021 yılı sonunda müşavir kadrosundan emekli oldu. TMMOB Maden Mühendisleri Odası ve TMMOB’nin organlarında görev aldı. Evli, 2 kız çocuğu babası ve 3 torun dedesidir.

━ bu yazardan

“Off Günü”nde derin bir of çekmek…

Toplumdaki tüketim alışkanlıklarının değişmesiyle birlikte hizmet sektörü hızlı bir gelişme gösterdi. Devasa alışveriş merkezleri günlük yaşamın bir parçası oldu. Özellikle salgın sürecinde evlere kadar...

İşin sağlığını düşünenler, İşçinin sağlığı nerede?

Çoğu zaman kullanılan dil; niyeti, hedeflenen amacı ortaya koyar. 2012 yılında çıkarılan...

Madenciyi kim koruyacak?

Rivayet odur ki; Roma İmparatorluğu zamanında babasının gazabından kaçarak, madencilerin çalışmakta olduğu...

Amasra Kömürünün Hazin Hikayesi

Çoğumuz Amasra’yı Çeşm-i Cihan (Dünyanın göz bebeği) olarak bilir. Tarihiyle, eşsiz manzarası...

Amasra faciasının yasal sorumluları

Her maden faciasından sonra kamuoyunun artan hassasiyeti sonucu olayın şüphelileri hakkında hızla...

Amasra faciasının asıl sorumlusu havza madenciliğinden vazgeçen siyasi iktidardır

14 Ekim 2022 tarihinde Bartın-Amasra’da Türkiye Taşkömürü Kurumu’na (TTK) ait yeraltı kömür...

Karaelmas

“Yine bir kömür kütürdedi sobada kayıp bir madencinin kalbi rast geldi atıverdi sıcak odada” Sunay AKIN                                                                                                                                                    Karası...

İş kazası mı, iş cinayeti mi?

Toplumsal hafızamız çok zayıf nedense. Yaşananlar kısa sürede unutulmakta. Son yaşanan Amasra...

Yukarıda açlık var, aşağıda ölüm

Madenlerde ilk gaz algılaması, kafasında uzun bir fitil yanan ve omuzlarına ıslak...

━ son bir haftada

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz