Netflix’te şu sıralarda çok popüler olan “Bir Skandalın Anatomisi” (Anatomy of a Scandal) adlı mini dizinin dördüncü bölümündeki beş dakikalık kesit, bütün anlatının özeti gibi adeta. İngiltere siyasetinde etkili, başbakanın yakın dostu olan kocası tecavüz suçlamasıyla yargılanan Sophie’nin iki kadınla konuştuğu beş dakikalık bölüm bu. İlk önce kendi evinde çocuklarının bakıcısı Krystyna’ya kocasının iyi biri olup olmadığını soruyor. Krystyna’nın bir iki kaçamak cevabının ardından ısrar edince aldığı yanıt “erkek işte” oluyor.
Hemen ardından kocası James’in ailesinin kırdaki görkemli evlerine gittiği bir sahne var çocuklarıyla birlikte. Evden, anne-babanın hal ve tavırlarından burjuva/ aristokrat ayrıcalıklı bir aile olduğunu anlamak zor değil. James’in annesi, adeta Krystyna’nın sözünü tamamlarcasına “özgüvenli olmanın erkeklere bahşedilmiş bir hak” olduğundan yakınıyor. Kadınların öyle olamamasına hayıflanıyor. Ama biricik oğlunun bunu fazlasıyla hak ettiğini, daha küçükken yalan söyleyerek insanları manipüle ettiğini, oyunların kuralları değiştirdiğini söylüyor. Ama bunu söylerken yergiden çok övgü ile bahsediyor.
Dizinin ve ona kaynaklık eden eski The Guardian muhabiri Sarah Vaughan’ın romanın ‘erkeklik’ meselesine bakmak istediği alan burada tanımlanıyor bana göre. Krystyna’nın “erkek işte” diye toplumsal koşulların bize sağladığı avantajlara dikkat çeken basit tanımı ile Sophie’nin aile ziyaretinden çıkan “ayrıcalıklı sınıfın ayrıcalıklı oğulları”nın sahip olduğu fazladan avantajlar arasında bir yerde yaşanıyor her türlü erkek egemenliği…
Aslında bir mahkeme dizisi “Bir Skandalın Anatomisi”. Ayrıcalıklı bir sınıfa mensup olarak doğmuş, iyi okullarda okumuş, Oxford’da ancak kendisi gibi olanların kabul edildiği “Liberten” grubuna girmiş, gelecekte ülkeyi yönetecek azınlıktan olma hakkına sahip muhafazakar bir politikacı James. Oxford’da tanıştığı, kendisiyle benzer bir sınıfsal kökten gelen Sophie ile evli, biri kız biri oğlan iki çocuk sahibi ideal bir aile babası. Politikanın bu yükselen yıldızının tadı, bir dönem ilişki yaşadığı, eski çalışanlarından genç bir kadının tecavüz suçlamasıyla kaçıyor. Savcılık, meseleyi ciddiye alıyor ve dava açıyor. Altı bölümlük dizinin büyükçe bir kısmı mahkeme salonunda geçiyor.
Yukarıda da belirttiğim gibi. Dizi İngiliz sinemasının çokça mahir olduğu üzere sınıf ilişkilerini yerli yerine koyarak anlatıyor derdini ilk olarak. Sophie ve James’ın sınıfsal ayrıcalıklarının, geri dönüşlerde karşımıza çıkan Holly ve diğer öğrencilerden farkını; İngiliz siyasetinde bu ayrıcalıkların etkisini ve tabii bu seçkin sınıfın birçok şeyi kendilerine nasıl da hak olarak gördüklerini seriyor gözler önüne bir yandan yapım. Ama sadece bununla kalmıyor. Aynı sınıfa mensup kadınlar ve erkeklerin meseleyi bambaşka duygularla yaşadığını da gösteriyor.
Tam da bu noktada bu farkı gözler önüne seren şey ‘hatırlamak’ oluyor. Dava süreci ilerleyip geçmişte, özellikle de Oxford’da yaşanan anlar tekrar hatırlandıkça Sophie ve James’in tavırları farklı oluyor. Geçmiş hatırlandıkça ilk dikkat çeken unsur, aslında her şeyin Sophie’nin gözlerinin önünde olduğu ve onun görmemeyi tercih ettiği gerçeği. Çünkü James’i ve vaat ettiklerini kaybetmek istemiyor. Ama aradan geçen yirmi yıldan sonra hatırlamak farklı sonuçlar doğuruyor. Oxford’un ayrıcalıklı çocuklarının, kibirli zamanlarına dair anıları geri geldikçe James’in olanlara dair tavrı inkar ve manipülasyon olurken Sophie hatalarını kabullenme ve yüzleşme sürecine giriyor. Bu da bize ayrıcalıklı sınıfa üye olmanın erkeklerden zarar görmeyeceğiniz anlamına gelmediğini gösteriyor. Ama dizi bir katman daha koyuyor ve Sophie’nin yaşadıklarıyla, James’in cinsel şiddetine maruz kalan iki kadın arasındaki mesafeyi açıyor. Çünkü bu iki kadın üzerindeki tahakküm yalnızca cinsel değil, aynı zamanda da sınıfsal inşa ediliyor.
Dizinin yaratıcılarının ustaca başardığı bir şey daha var. Mahkeme süreci boyunca, cinsel saldırıya maruz kalan Olivia’nın anlattıklarına dair boşluklar da oluşturuyorlar. Nihayetinde gönüllü bir ilişki bu. Dolayısıyla hem seyircinin hem de mahkeme jürisinin, ortada bir rıza olduğuna inanması için nedenler inşa ediyor dizinin yaratıcıları. Böylece akıllarda sorular oluşuyor. Çünkü mesele yalnızca Olivia’nın iddialarının doğru olup olmaması değil, James’in nasıl biri olduğuna dayanıyor. Olivia sadece bir kurbanken, James her şeyi yapma ve hesap vermeme hakkını kendinde gören ayrıcalıklı erkekler topluluğunun sembolüne dönüşüyor. Bu bakımdan yalnızca James’i değil, bir toplamı işaret ediyor bize dizi. Asıl derdi de James’in Olivia’ya cinsel şiddet uyguladığı gerçeği kadar, bu adamların böyle şeyler yapmayı kendilerinde hak olarak gördükleri gerçeğine dikkat çekmek.