Eskil Vogt, son olarak “Dünyanın En Kötü İnsanı” filmiyle adından söz ettiren Joachim Trier’in çalıştığı senarist olarak duyurdu adını. İkili daha önce “Thelma”, “Sessiz Çığlık”, “Oslo, 31 Ağustos” ve “Reprice” filmlerinin senaryosunu birlikte kaleme almışlardı.
Vogt, 2014’te tek başına yazıp yönettiği “Körlük” ile olumlu eleştiriler almış, İstanbul Film Festivali’nde Altın Lale’yi kazanmıştı. İkilinin işbirliği ilerleyen yıllarda da devam etti. Ama belli ki Vogt, yönetmen olarak da rüştünü ispatlamak niyetinde.
Geçen yıl Cannes Film Festivali Belirli Bir Bakış bölümünde dünya prömiyerini yapan “De uskyldige”, bu hafta itibariyle “Masumlar” adıyla Türkiye sinemalarında gösterime girdi. Açıkçası filmin, yukarıda anılan filmler içerisinde en çok “Thelma” ile akraba olduğunu düşündüm izlerken. Bu akrabalığın en önemli nedeni ise kuşkusuz “gerçek üstü” kimi özelliklerinden kaynaklanıyor. Filmin tanıtım bülteninde de ifade edildiği gibi “Yetişkinler için çocukların dehşet verici gizli dünyalarına yolculuk vaat eden” “Masumlar”, arada yolunu kaybediyor fakat.
Küçük Ida ve engelli ablası Ana, anne-babalarıyla birlikte bir toplu konuta taşınıyorlar. Daha açılış sahnesinde Ida’nın Ana’dan pek hoşlanmadığını, ona zarar vermek istediğini anlıyoruz. Film bize, “çocukların kötücüllüğüne” dair bir hikaye anlatacağı vaadinde bulunuyor. Bir yandan yerleşme telaşı sürerken Ida, yeni arkadaşlar ediniyor kendisine. Bunlardan birisi bazı özel güçleri olduğunu yeni yeni keşfetmeye başlayan Ben, diğeri ise başkalarıyla telepati yoluyla iletişim kurabilen (özellikle Ana ile) Aisha. Ida ile Ben, Aisha ile Ana arasında kurulan ilişki bir yandan çocukluğun keşfetme, keşfederken zarar verme süreçlerini gözler önüne seriyor, diğer yandan da güçlenen ve güçlendikçe yıkıcı olmaya başlayan karakterlerin dönüşümünü anlatıyor.
Film, büyüklerin olmadığı, bakmadığı alanlara götürüyor seyirciyi. Kimi zaman kuytu köşelerde hayvanlara eziyet edilen, kimi zaman kalabalıklar içinde karşılıklı meydan okunan bir güç gösterisine dönüşüyor yapım bir noktada. Ben’in güçlenmesi ve dinmeyen öfkesiyle etrafa verdiği zararı, Aisha’dan aldığı destekle düzelme emareleri gösteren Ana dengelemeye başlıyor. Ida ise ‘kötücül’ olarak başladığı bu yolculukta dönüşmeye başlıyor.
Eskil Vogt, iyi bildiği tekinsiz ortamlar yaratma işinin altından ustaca kalkıyor açıkçası. Bir yandan mekanı, yani toplu konutların sunduğu görsel olanakları iyi kullanıyor, diğer yandan çocukları bu yapının içine doğru yerleştiriyor. Çocukların kendi dünyaları ile yetişkinlerin dünyalarını doğru anlarda birleştirip ayırıyor. Filmin görsel dilinin yeterince tatmin ettiğini söyleyebiliriz bu bakımdan. Ama beni doğrusu tam olarak tatmin etmeyen şey meseleyi ele alış biçimi.
Çocuk kötücüllüğü, hem edebiyatın hem de sinemanın sevdiği konulardan. “Sineklerin Tanrısı”ndan “Kevin Hakkında Konuşmalıyız”a oradan birçok örneğini izlediğimiz “akran zorbalığı filmleri”ne uzanan geniş bir liste yapmak mümkün. Yeri gelmişken Eskil Vogt’un filmin ismini koyarken bilinçli bir gönderme yapıp yapmadığından emin değilim ama 1961 tarihli “The Innocents” (Masumlar) filmini de analım. Jack Clayton’ın Henry James’ın romanından çektiği film, bir malikaneye bakıcı olarak giden kadına yönelik çocuk acımasızlığına dair başyapıttır.
Vogt’un filminin, Ben’in öfkesi büyüklere yönelmeye başladığında bu başyapıta saygı duruşunda bulunduğu anlar da yok değil hani ama asıl olarak çocuğun çocuğa ettiği üzerine “Masumlar”. Tam da bu noktada filmin iyi ve kötüyü verili, doğuştan, tanrıdan gelen bir şey olarak kabul ettiğini not düşelim. Bu idealist bakış Ben’in kötülüğüne hiçbir açıklama yapma ihtiyacı hissetmediği gibi, bedensel sorunları olan Aisha ve engelli Ana’ya da benzer bir masumiyet atfediyor ve onları iyi olarak kodluyor. Hikayenin tek ‘normal’ çocuğu olan Ida ise iki arada bir derede kalıyor film boyunca.
Filmin zayıf karnı da burası. Yani bu çocuklar arasındaki rekabetin, birbirlerine ve çevrelerine yapıp ettiklerinin ayakları bir türlü yere basmıyor. Hiçbir bağlama oturamıyor bir türlü. Kendinden menkul bir kötülükle, masumiyetten kaynaklı bir iyilik arasında havada asılı duran bir mücadeleye dönüşüyor bir süre sonra yapım. Eskil Vogt’un en güçlü olduğu yerden, yani senaryodan açık vermesi ise terzinin kendi söküğünü dikememesi ile ilgili olmalı herhalde!