“Stranger Things”, Netflix’in küresel bir güç olmasında öne çıkan yapımlardan birisi. Şirket 2016 yılında, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 130 ülkede faaliyete geçti. Aynı yıl 126 orijinal dizi veya film yayınlayarak da rakiplerine açık ara fark attı. İşte 2016’da Netflix’i tüm dünyada gündem haline getiren ve abone sayılarına doğrudan etki eden bir yapımdı “Stranger Things”.
Dizi, 80’li yılların popüler kültür ürünlerini ustaca kullanarak bir grup çocuğun büyüme hikayesini anlatıyordu asıl olarak. Çocukluktan ergenliğe geçişin endişeleriyle dönemin Amerikan toplumunun ortak korkularını harmanlayan, ‘bilinmeze’ doğru giden insan hayatıyla, bilinmezden gelecek tehdidin ustaca birleştirildiği, dönemin şarkı, kıyafet ve tavırlarının bugünün seyircisiyle bağ kurmasının olanaklarının yaratıldığı eğlenceli bir yapım olarak tüm dünyada büyük beğeni topladı. Yalnızca dönemin popüler kültürüne değil, korku temalarına da oldukça hakimdi yaratıcıları. Nükleer tehdit, komünizm paranoyası vb. hepsi yerli yerine yerleştiriliyor ve çarpıcı bir dönem parodisi çıkarılıyordu ortaya.
Ancak dizinin üçüncü sezonu ‘Soğuk Savaş’ı bir fon olarak kullanmaktan ‘Yeni Soğuk Savaş’ın fonu olmaya geçiş gibiydi adeta. Her şeyi parodileştirmeyi başaran yaratıcılar Ross ve Matt Duffer kardeşler mevzu komünistlere geldiğinde 70 yıllık ezberi bir kenara bırakmayı denememişlerdi bile. O dönem üçüncü sezon için kaleme aldığımız yazıyı şöyle sonlandırmışız: “Bu anlatı Amerikan sinemasının kutsal kitabında yer alan bir ayettir. Bunu meşrebinize, yeteneğinize, dünya görüşünüze göre yorumlayabilirsiniz ama belli ki değiştiremezsiniz!”[1]
Bu hafta itibariyle iki parti halinde yayınlanacak final sezonunun yedi bölümü izleyiciyle buluştu. Önceki sezonda yer alan klişelerin dozu azaltılmış, bambaşka bir düşmana dikkat çekiliyor bu kez. Tabii önceki sezonla bağlantılı olduğu için hikayenin bir ayağını da Sovyetler Birliği oluşturuyor. Ama tabii ki karakterler olarak değil, kötü karikatürler olarak varlar. Ve tabii ki, yine ancak Amerikalıyla temasa geçen ve onunla dost olan Rus gerçek bir karaktere dönüşebiliyor. Kötü adamlara gelince, Amerika’da da onlardan biraz var. Final sezonunda öldüğünü sandığımız Jim Hopper ölmemiş ve karşı tarafa yani Sovyet topraklarına ‘zıplamış’ meğerse. Haliyle bir hapishanede kurtulma planları yapıyor.
Joyce’un yanına Evelen ve Will’yi alarak Hawkins kasabasını terk etmesinin üzerinden bir yıl geçmiştir. Herkesin hayatı sakin görünmektedir. Amerika’dakiler özellikle de Joyce ve Eleven, Hopper’ın yasını tutmaktadır. Çocuklar okulda ergen zorbalığına maruz kalmaktadır vs vs. Tipik Amerikan kasabası olayları yaşanıp giderken, okuldaki genç bir kadının garip bir biçimde ölmesiyle başlayan süreçte yeni bir kapı aralıyor. Ardından başka cinayetler gelince eski ekip yeniden bir araya geliyor. Çünkü tuhaf bir şeyler olmaktadır ve belli ki tehlike tam olarak geçmiş değildir. Bu arada Eleven güçlerini kaybetmiştir. Ancak yaşanan gelişmeler onu yeniden hedefe koyunca güçlerini geri almak için önüne fırsat çıkar.
İzlemeyenler için daha fazla detaylandırmayalım ve 1 Temmuz’da yayınlanacak final bölümleri öncesindeki genel duruma dair iki kelam edelim. İlk ve bu sezona dair söylenebilecek en önemli şey: Hikaye nerede? Yedi bölüm boyunca olan şeyler yukarıdaki paragrafta anlattıklarımdan daha fazla değil aslında. Her biri birer saatten uzun olan bölümler düşünüldüğünde, bu kadar az malzemeyi seyirciyi sıkmadan izletmek için ortaya konulan zanaata şapka çıkarmak gerekir. Duffer Kardeşler, özet olarak önceki sezonu tekrar eden bir hikaye kuruyorlar aslında. Yani bir öte dünya durumu var. Bitmemiş demek ki tehdit. Haliyle yeni bir tehdit inşa edilecek. Onun dışında gençler arasındaki sürtüşmeler, Hopper’ı kurtarma planları ve Eleven’ın özüne dönüşü olarak tanımlayabileceğimiz bir hikayeyi doldurmayı başaran kalemleri takdir etmeden geçmeyelim.
Ama öte yandan da, meseleyi bu kadar uzatmanın, serinin sevenlerini istismar etmenin ne gereği var sorusu da geliyor akıllara. Belli ki, elimizdeki 7 bölümde bile rahatlıkla bitirilebilirmiş bu dizi.
Son olarak Eleven’ın olduğu bölümlerin sıkça “Jeson Boure” serisini çağrıştırdığını, “kimim ve nerelerden geldim” sorularına yanıt aranırken, hikayenin başka bir alana da kapı açıldığını ekleyelim. En nihayetinde görülen o ki, birçoklarında olduğu gibi olaylar gelişecek, aradan zaman geçecek ve bu hikaye de başladığı yerde bitecek. Krakterlerimiz bu yolculukta bambaşka insanlar olacaklar. Ama işte gereğinden fazla uzatılmış, tekrar edilmiş bir biçimde…
[1] https://altyazi.net/yazilar/elestiriler/stranger-things-3-sezon-duvarin-altinda-kalmak/