17.5 C
Ankara

Aşure sever misiniz?

Paylaş:

Sinema salonlarına meftun olanlar için, bahar ayları biraz sıkıntı demektir. Özellikle de Türkiye’nin vizyon takvimi düşünüldüğünde. Çünkü büyük bütçeli yerli filmler için ana sezon ekim-nisan arası olarak seçilir genellikle. Bu dönem aynı zamanda, hem festival gözdelerinin (Cannes, Venedik vb.) hem de Oscar namzetlerinin arzı endam ettiği zamana da tekabül eder. Haliyle seyirci için oldukça çeşitlidir sinema salonları. Ancak nisan başı, mayıs sonu arası genellikle kışın yaşanan yoğunluktan kendisine yer bulamayan yerli yapımlar, orta karar Hollywood işleri, bir de önceki yılın festivallerinden kalan yerli sanat filmleri vizyona girer. Mayıs sonundan itibaren de Hollywood gişe filmleri düşmeye başlar.

İşte bu hafta itibarıyla vizyona giren on filmden elle tutulacak yapım sayısının bir bilemedin iki olmasıyla, salonlardaki kuraklığın başlangıcını ilan etmiş oluyoruz. Neyse ki, İstanbul’da yaşayanlar için film festivali başladı. Ama yine de dikkat çekici bir yapım var bu haftanın menüsünde. 2016 tarihli “Swiss Army Man” filmiyle hayli sükse yapan ve dikkat çeken Daniel Kwan ve Daniel Scheinert ikilisi (The Daniels) uzun bir aranın ardından yine absürt sayılabilecek bir yapımla karşımızda. “Her Şey Her Yerde Aynı Anda” (Everything Everywhere All At Once) başta Marvel filmleri olmak üzere Hollywood’un bu ara pek pek rağbet ettiği “paralel evren” mevzusunu, yarı şaka yarı ciddi bir ortamın içinde ele alıyor diyebiliriz. Kanımca, film şaka olduğu yarılarda iyi, ciddi kısımlarda ise idare ediyor.

Kocası Waymong ile birlikte Çin’den ayrılıp ABD’ye yerleşen ve bir çamaşırhane işleten Evelyn’in oldukça sıradan bir hayatı vardır. Kocasına karşı artık eskisi kadar güçlü hisler beslemiyordur, kızı Joy ile sorunlar yaşamaktadır, üstüne babası da Çin’den kalkıp ziyarete gelmiştir. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, vergi memurları da tepelerindedir ve işyerlerini kaybetme riski bulunmaktadır. Film, bir yandan Çin yeni yılını kutlamak için yapılan parti hazırlıkları, diğer yandan da vergi denetimi için yapılacak ziyaretin gerilimiyle başlıyor. Jamie Lee Curtis’un muhteşem bir şekilde ete kemiğe büründürdüğü vergi memuru Deirdre Beaubeirdra’nın huzuruna çıkmak için giderken, Waymong asansörde garip davranışlarda bulunuyor. Bir süre sonra Evelyn de ona katılıyor.

Waymong, evrenler arası gidip gelen ve ‘dünyayı kurtaracak’ kişiyi arayan Morpheus’tur adeta. Ve Evelyn’in ‘seçilmiş kişi’ olduğuna inanmaktadır. Ancak, burada karakter, her evrende başka bir kimliğe bürünmek durumundadır. Örneğin evrenlerden birinde Waymong ve Evelyn’in hiç evlenmemiş ama çok başarılı olmuştur. Başka bir evrende sosis parmaklıdırlar ve Evelyn ile Deirdre’nin ilişkisi vardır vb.

İlk yarım saat, filme bağlanma ya da ondan sıkılma için yeterli veriyle dolu. Çünkü bu kadar hızlı evren değiştirilen bir tempoda filmi yakalamak, olup biteni bir mantık silsilesine oturtmak hayli zor. Ama giriş tamamlandıktan ve filmin aksiyon temposu rayına girdikten sonra akışta sorun kalmıyor açıkçası. Evelyn’i canlandıran Michelle Yeoh, “Kaplan ve Ejderha”dan bu yana tanık olduğunuz uzak doğu dövüş sanatı maharetlerini bir kez daha seriyor gözler önüne. Bu bölümde yönetmenlerin de zanaatını iyi konuşturduğunu söylemek gerek. Film yer yer çok iyi bir absürt tat yakalıyor ve orta bölümlerde zirvesine ulaşıyor. Tabii sinema dünyasından birçok filmde de göndermeler yapmaktan geri durmuyor yönetmen ikili.

Bundan sonrasının biraz fazla tekrara düştüğünü ve filmin biraz uzadığını düşünenlerdenim açıkçası. Yönetmenler, bir yandan Hollywood’da pek muteber olan ‘paralel evrenler’ dünyasıyla eğlenirken, bir yandan da fazla ciddiye alıyorlar sanki. Sosis parmaklar, şef rakun gibi absürt anlardan; “Waymong ve Evelyn evlenmeselerdi nasıl bir hayatları olurdu” evrenindeki hisli anlara savrulan dünyası filmi biraz akamete uğratıyor.

Öte yandan film boyunca anne- kız arasındaki gerilimi ve öfkeyi tavizsiz ele alan, uç noktalara kadar ustaca götüren hikayenin, finalde fazla naif kaldığını da eklemeden geçmeyelim. Kuşkusuz anne-kız ilişkisi dinamiğinin özel yanları var ama film sanki bu kadar da “bütün dünya buna inansa, el ele tutuşsa” tadında bitmemeliymiş gibi geliyor.

“Her Şey Her Yerde Aynı Anda”, bir bakıma aşure gibi bir film. Olumsuz anlamda söylemiyorum bunu. Her şeyin birbirinin içine konulduğu bir iş bu. Tadını sevip sevmeyeceğiniz size kalmış.

━ bu yazardan

Kutsalda açılan bir gedik: Obi-Wan Kenobi

“Obi-Wan Kenobi” dizisi için masa başına oturmadan önce “Star Wars” hayranlarının ne...

Korktuğunuz şeye dönebilirsiniz!

Toplumsal kırılma anları, korku sinemasının en sevdiği ortam. En azından öyleydi. Toplumsal...

Pek masum değil gibiler

Eskil Vogt, son olarak “Dünyanın En Kötü İnsanı” filmiyle adından söz ettiren...

Zorlama şeyler!

“Stranger Things”, Netflix’in küresel bir güç olmasında öne çıkan yapımlardan birisi. Şirket...

Ankara’da cadılar bayramı!

Her yıl kadın sinemacıların, onların ürettikleri filmlerin buluşma noktası olan Uçan Süpürge...

Vasatlıklar içinde…

Bu hafta sinema salonlarına uğrayan sekiz film arasından yazacak düzgün yapım bulmak...

Erşan Kuneri: Zaman ve mekan!

Cem Yılmaz’ın Netflix için çektiği dizisi “Erşan Kuneri”nin yedinci bölümünün sonlarında, Erşan...

Marvel evrenine Sam Raimi dokunuşu

Marvel filmleri bir ‘evren’e dönüşmezden önce, daha yolun başındayken kapıları açan isimlerden...

‘Kuzeyli’: Hangi zamanın gerçeği!

Henüz kırkına basmamış Robert Eggers, yakın geleceğin gözde yönetmeni olacak belli ki...

Bir skandalın otopsisi!

Netflix’te şu sıralarda çok popüler olan “Bir Skandalın Anatomisi” (Anatomy of a...

O kadar da derin değil

Erotizm, cinsellik, kıskançlık vb. temaları ya da bunlar üzerine inşa edilmiş gerilim...

Ne kadar çok acı var!

Geçen yıl İstanbul Film Festivali’nde Türkiye’deki ilk gösterimi gerçekleştirilen, birkaç uluslararası festivali...

━ son bir haftada

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz