14.6 C
Ankara

‘Önümüzde uzun günler, boğucu akşamlar var’

Paylaş:

“Yaşamak gerek, istemesek de yaşayacağız Vanya Dayı. Önümüzde çok uzun günler, boğucu akşamlar var. Alınyazımızın bütün sınavlarına sabırla katlanmaya çalışacağız, başkaları için ekip biçeceğiz…”

Çehov ve Haruki Murakami sinemaya ilham vermeye devam ediyor. İlham kelimesi burada belirleyici çünkü yakın dönemdeki Murakami uyarlamalarının çoğu kısa öykülerinden hareketle yaratılan yepyeni hikayelerden oluşuyor aslında. Ama usta yazarın kurduğu bu küçük anlatılar, kendi kabuklarını kırıp büyük söylencelere kaynaklık etmekte oldukça bereketli bir alan sunuyor belli ki.

Birkaç yıl önce Koreli yönetmen Chang-dong Lee’nin bir Murakami öyküsünden hareketle inşa ettiği “Şüphe” (Beoning) bunun en iyi kanıtlarından birisiydi. 2021’in en iyi filmlerinden birisi olarak kabul edilen, başta ABD olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde eleştirmenlerin yılın en iyisi diye taltif ettiği “Drive My Car” da aynı hissi uyandıran yapımlardan. Kanımca iki film arasında tuhaf bir bağ da var. İlki, yazmanın, metnin bulanıklaştırdığı, birbirinin içine geçirdiği hikayeleri anlatıyordu. Bu film ise metinden dile, dilden tekrar metne doğru bir serüven vaat ediyor.

Japon sinemasının yeni değerlerinden Ryûsuke Hamaguchi için 2021 yıldızının parladığı bir dönem olarak yer alacak kişisel tarihinde kuşkusuz. Geçen yıl Berlin Film Festivali’nde “Gûzen to sôzô” (Çarkıfelek) adlı filmiyle boy gösterip Gümüş Ayı ödülünü kazanan yönetmen, Cannes Film Festivali’ne de “Drive My Car” ile kabul edildi ve en iyi senaryo ile FIPRESCI ödüllerini kazandı. Baştan söyleyelim “Drive My Car”, 179 dakikalık süresiyle ilk başta biraz ürkütücü gelse de, izlerken hissedilen süresi çok daha az. Öte yandan film hakkında birçok okuma yapılabilir. Üstelik Hamaguchi’nin yapmaya çalıştığı şey, sinema için hiç de yeni sayılmaz. Yani, iki metni birbirinin içine geçirerek hikaye anlatmak.

Asghar Farhadi, 2016 yılında Arthur Miller’ın “Satıcının Ölümü” oyunuyla, tiyatrocu bir çiftin hayatını iç içe geçirerek anlatmıştı “Satıcı” filmiyle. Hamaguchi de, Çehov’ın “Vanya Dayı” adlı oyunuyla hikayedeki karakterler arasında geçişler inşa ediyor. Ama bunu metin üzerinden değil, dil üzerinden ve oldukça sade bir biçimde hallediyor. Filme bir hikaye dinleyerek dahil oluyoruz. Sonradan önemli bir tiyatro yönetmeni/ oyuncusu olduğunu öğreneceğimiz Yusuke Kafuku’ya kurguladığı bir hikayeyi anlatıyor karısı Oto. Belli ki bir sevişme anının ertesindeyiz. İlerleyen dakikalarda, sevişmenin Oto için yalnızca bedensel bir haz süreci değil, aynı zamanda hikayeler kurgulama olanağı olduğunu da öğreneceğiz. Televizyon için senaryolar yazan Oto’nun anlatıp unuttuğu bu hikayeleri sabah Kafuku tekrar hatırlatıyor ona. Ana hikayelerin devamını pek fazla merak etmiyor açıkçası. Uzun yıllar önce küçük kızlarını kaybetmiş olan çiftin rutini, Kafuku’nin karısını kendisini aldatırken görmesiyle bozuluyor. Hesaplaşma ihtimalini istemeyen/ ya da erteleyen Kafuku, Oto’nun ani ölümüyle bir kez daha havada kalan bir ruh haline bürünüyor.

Kırk dakikalık bu uzun açılıştan sonra iki yıl sonraya atlıyoruz. Kafuku, Hiroşima’dan gelen bir teklifi kabul ederek, tiyatro festivali için oyun hazırlamaya karar veriyor. Daha önce de sahneye koyduğu “Vanya Dayı” bu oyun. Kafuku farklı halk ve dillerden oyuncular ile sahneye koyduğu oyunda her oyuncu rolünü kendi dillerinde canlandırıyor. Bu arada kendi arabasını kullanmasına izin verilmediği için bir şoför görevlendiriliyor Kafuku için, Misaki adlı bu kadın şoför ile Kafuku arasında bir ilişki gelişeceğini de anlıyoruz böylece. Filmin bir diğer önemli aktörü ise Oto’nun Kafuku’yu aldattığı genç aktör Takatsuki’nin de ekipte ye alması. Üstelik Vanya Dayı rolü için onu uygun buluyor Kafuku. Böylece hem onu kontrol altında tutmak hem de kendince intikam alma hayalleri kuruyor belli ki.

Görüldüğü üzere, yukarıdaki özette heyecan, akıllara durgunluk verecek bir şey yok. Ama hem hikayenin hem de filmin gücü buradan geliyor. Hayata dair bu öngörülebilir gelişmelerin yarattığı sonuçlar üzerine anlarla kuruluyor bütün film. Acının, hesaplaşmanın, yüzleşmenin, kabullenmenin ve belki de en önemlisi bitmeyen yasların izleri siniyor filmin her yerine. Yalnızca Kafuku’nin kapanmayan hesabı, bitmeyen yasında değil, Oto’nun yarım kalmış hikayelerinde, Misaki’nin kaybolan çocukluğunda, Takatsuki’nin dinmeyen öfkesinde belirgin hale geliyor hayatın bütün biçimleri. Dilin yetmediği, çok dilli olmanın bir çare olmadığı anlarda, susmanın, durmanın çok şey ifade ettiği görsel bir dünyaya davet ediyor film bizi. Bundan bir film durağanlığı sonucu çıkmamalı. Çünkü kendi içinde hayli dinamik bir yapım öte yandan “Drive My Car”.

Ryûsuke Hamaguchi, “Vanya Dayı”nın metniyle filmin hikayesini ustaca bir buluşla geçiriyor birbirinin içine. Oto’nun Yusuko kolayca ezberlesin diye kasete kaydettiği tiyatro metni, arabanın içindeki sahnelerde bir ses bandı olarak sürekli akıyor. Bir yanda Yusuko ezberini yaparken, diğer yandan karakterlerin içinde bulunduğu duruma dair metin akıyor. Bu, film dünyasında yıkılan dilin gücünün bir kez daha teslim edilmesi anlamına geliyor bir bakıma. Dile gelen metin, yaralardan akan kan için akacak yatak görevi görüyor bir süre. Ayrıca arabanın içindeki iki insanı da yakınlaştırıyor birbirine bu metin. Kafuku, yaşasa o yaşta olacak kızı yerine koyduğu Misaki’nin acısına ortak oluyor; Misaki belki de hiç tanımadığı babası gibi gördüğü bu adamın Oto’ya dair hikayesini tamamlıyor.

Hem filmin hem Vanya Dayı kitabının sonunda bu yazının ise başındaki metne geri dönerek bitirelim. Sonya’nın “Yaşamak gerek, istemesek de yaşayacağız Vanya Dayı. Önümüzde çok uzun günler, boğucu akşamlar var. Alınyazımızın bütün sınavlarına sabırla katlanmaya çalışacağız, başkaları için ekip biçeceğiz…” sözleriyle başlayan ve bütün hayatın bir sınav ama asıl olarak kapanmayan yaralar, tamamlanmamış hayatlardan ibaret olduğuna dair bölüm yönetmenin meramını da özetliyor bir bakıma.

“Drive My Car”, izlerken çok şey düşündürtüp, hissettiren ama yazarken toparlaması kolay olmayan yapımlardan. Bu hafta itibariyle salonlardaki yerini alan filmi izleyip herkesin kendi kararını vermesi en iyisi. Unutmadan Oscar’da adından hayli söz ettirecek gibi görünüyor.

━ bu yazardan

Kutsalda açılan bir gedik: Obi-Wan Kenobi

“Obi-Wan Kenobi” dizisi için masa başına oturmadan önce “Star Wars” hayranlarının ne...

Korktuğunuz şeye dönebilirsiniz!

Toplumsal kırılma anları, korku sinemasının en sevdiği ortam. En azından öyleydi. Toplumsal...

Pek masum değil gibiler

Eskil Vogt, son olarak “Dünyanın En Kötü İnsanı” filmiyle adından söz ettiren...

Zorlama şeyler!

“Stranger Things”, Netflix’in küresel bir güç olmasında öne çıkan yapımlardan birisi. Şirket...

Ankara’da cadılar bayramı!

Her yıl kadın sinemacıların, onların ürettikleri filmlerin buluşma noktası olan Uçan Süpürge...

Vasatlıklar içinde…

Bu hafta sinema salonlarına uğrayan sekiz film arasından yazacak düzgün yapım bulmak...

Erşan Kuneri: Zaman ve mekan!

Cem Yılmaz’ın Netflix için çektiği dizisi “Erşan Kuneri”nin yedinci bölümünün sonlarında, Erşan...

Marvel evrenine Sam Raimi dokunuşu

Marvel filmleri bir ‘evren’e dönüşmezden önce, daha yolun başındayken kapıları açan isimlerden...

‘Kuzeyli’: Hangi zamanın gerçeği!

Henüz kırkına basmamış Robert Eggers, yakın geleceğin gözde yönetmeni olacak belli ki...

Bir skandalın otopsisi!

Netflix’te şu sıralarda çok popüler olan “Bir Skandalın Anatomisi” (Anatomy of a...

Aşure sever misiniz?

Sinema salonlarına meftun olanlar için, bahar ayları biraz sıkıntı demektir. Özellikle de...

O kadar da derin değil

Erotizm, cinsellik, kıskançlık vb. temaları ya da bunlar üzerine inşa edilmiş gerilim...

━ son bir haftada

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz