Tam 9 yıl geçmiş aradan, Taksim’de yine benzer manzaralar.
Yine polisin sert müdahalesi, yine gaz, yine yerlerde sürüklenenler, yine gözaltılar…
Bilindik manzaralar ister istemez 9 yıl öncesine götürüyor insanı, hafızaları canlandırıyor.
xxx
Öncelikle altını çizmem gerekir ki bu yazıda anlatılanlar bir gazetecilik faaliyeti sırasında tanık olunan olaylar değil…
Osman Kavala’ya, ‘cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs’ suçlamasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmesinden bu yana sorulara yanıt bulma çabası…
Kim kimi yıkmak istiyordu ya da en etkili ve yetkili bir kişinin cümleleriyle “kimler kimlerle beraber”diyi hatırlama çabası…
xxx
O tarihlerde çalıştığım Habertürk Gazetesi’nde el üstünde tutulan, şimdi ise Adil Öksüz’ü kaçırma suçlamasıyla galiba cezaevinde olan bir Fetöcü nedeniyle kovulmuş, ne yapacağını bilemez halde dolaşıyordum.
Belki kafamı toparlar, kendime gelir de bir şeyler yazarım diye kendimi Ayvalık’a kapatmıştım.
Gezi Parkı’nda ağaçların kesilmesini engellemek için eylem yapan bir gruba polis sabaha karşı müdahale etmiş, Sırrı Süreyya Önder de iş makinalarının önüne yatarak engellemeye çalışmıştı.
Sonrası malum, protestolar kısa sürede tüm Türkiye’ye yayıldı.
Ayvalık’ta Cumhuriyet Meydanı’nda, Atatürk anıtının önünde her akşam yüzlerce kişi toplanıp protestolara destek veriyordu.
Sağcısı, solcusu, ülkücüsü, genci, yaşlısı, laikçi teyzesi hep birlikte kolkola protesto ediyordu.
xxx
Ülkede bir şeyler değişirken daha fazla oralarda kalamazdım, hemen Ankara’ya döndüm…
Sanki Ankara’da gazetecilik yapabilecekmişim gibi…
Her şeye rağmen hayat devam ediyor, para kazanmak gerekiyordu.
Eşimin annesi ile beraber ev yemekleri sattığı; garsonluk, bulaşıkçılık, alış veriş gibi ne iş olsa yaptığım kafeye geri döndüm.
Evi hemen yakınlarda olan bir bakan da sık sık korumalarını falan atlatıp tek başına geliyor kahve içerken sohbet ediyorduk.
Protestoların dozunun iyice arttığı, polisin Kızılay’da en sert şekilde müdahale ettiği günlerde yine bir akşam otururken Bakanın telefonu çaldı.
Arayanı dinledikten sonra yüzünün şekli değişti, bir süre düşündü, ardından;
“Senin kararın, ama ne olursa olsun sakın polise yakalanma…”
Elbette anlamıştım, oğlum da oralardaydı…
“Evlat işte… İnsan çocuğuna da laf geçiremiyor, başındakine de” dedi ve sustu…
xxx
Bu diyaloga inanmayanlar, spekülasyon yaptığımı söyleyenler olacaktır mutlaka.
Zaten bir gazetecilik faaliyeti olmadığı için o bakanın ismini yazmam da mümkün değil.
Belki aradan koskoca 9 yıl geçtikten sonra bile Gezi’yi anlamak istemeyenlere ışık tutar…
Osman Kavala da Mücella Yapıcı da, onlara “yardım etme” suçundan cezaevinde yatanlar da Gezi’de yalnız değildi.