16.2 C
Ankara

Hakikat Sonrası Simülasyonu

Paylaş:

Salih Cem

Hitler’in sağ kolu Goebbels’in çok bilinen propaganda tekniklerinden miras, birkaç kelimeyle ifade edilecek kadar basitleştirilmiş özleri (sloganları) ve yüksek frekansta (sürekli tekrar) iletmeye dayanan “parlak” propaganda tekniği, savaş sonrasında da dünyanın pek çok yerindeki pazarlamacılar, reklamcılar, iletişimciler ve elbette siyasetçiler tarafından şehvetle kullanıldı.

Kitleleri herhangi bir fikre -bir markaya ya da bir yalana- ikna etmek için adeta sihirli bir yol öneren bu teknik 2016 yılında İngiltere’de yapılan Brexit referandumu sırasında sıkça kullanılmaya başlanan “hakikat sonrası” (post-truth) kavramının da ilk tohumu olarak görülebilir.

Trump’ın ipini salan ABD başkanlık seçimleri sonrası bir siyaset yapma yöntemi ve siyasi kültür tanımı olarak iyice benimsenen “hakikat sonrası” kavramı, gücünü siyasi argümanların herhangi bir nesnel olgusal gerçekliğe dayanma zorunluluğu olmaksızın üretilebilmesinden, tümüyle duygular ve birtakım vehimlerle büyük kitleleri kolayca harekete geçirebilme konforundan alıyor.

Oxford Sözlüğü tarafından 2016’da yılın sözcüğü olarak da seçilen bu “kullanışlı” kavram, kısa sürede siyasi partiler ve siyaset yapıcı kurumların kullanımına özel olmakla kalmadı. Tek tek bireyler ve gruplar için de olaylara, olgulara, tanıklıklara, belgelere dayalı nesnel gerçekleri görmezden gelen veya bizatihi bağlamından saptıran bir algılama biçiminin de yaygınlaşmasına neden oldu.

Doğrudan ve sadece öznel izlenim ve duygularla yetinen bu “basit” algılama şekli aynı zamanda siyasetin propaganda ve iletişimin de zemini haline geldi. İnternetin yaygınlaşması, sosyal medyanın gelişmesiyle “zenginleşen” siyasi iletişim enstrümanları bu doğrudan, basit, yüzeysel ve hızlı etki yaratan yeni algılama biçimini iyiden iyiye güçlendirdi.

İnsanların birbiriyle siyasete dair herhangi bir konuyu eni konu tartışması imkansızlaşmaya başladı. Siyasi tartışma veya polemiğin doğal çıktılarından biri olması gereken “zihinsel zenginleşme”, artık üretilmeyen, üretilse bile talebi olmayan demode bir ürüne dönüştü.

Herkesin hayatını ve geleceğini belirleyen büyük kararlar insanlara seyreltilmiş argümanlara dayanan basit sorular sorarak alınmaya başlandı. Toplumlara sadece iki seçeneğe indirgenen siyasi kararlar dayatıldı. O mu, bu mu? Şu mu, diğeri mi? Evet mi, hayır mı? Cumhur mu, millet mi?

Nefes almak ve çalışmaktan başka hiçbir şey yapmaya fırsatı olmayan çoğunluk, bu pratik siyaset biçimini benimsedi ve kolayca ayak uydurdu.

Türkiye’nin muhalefeti de bu basitliğe kısa sürede uyum sağladı.

Hakikat sonrasının siyaseti hem muhalefetin kendi arasındaki hem de iktidar ile arasında olması gereken mesafeyi ortadan kaldırdı. Tanımı gereği iktidarın statükoyu, muhalefetin değişimi temsil etmesi gerekirken, Türkiye’de iktidar ve muhalefet arasındaki kavramsal (ideolojik) uzaklık fark yaratmayan mesafelere indi. Özellikle milli güvenlik alanı söz konusu olduğunda, özellikle iktidar tarafından şeytanlaştırılan bir kurumsal yapı söz konusu olduğunda… Farklı düşünse de aynı davranıyor.  Mesela, Anayasaya aykırı olduğunu biliyor ama evet diyor

Böyle bakınca Türkiye, iktidarıyla muhalefetiyle sanki tek bir parti tarafından yönetiliyor. Tek bir parti, tek bir yaşam biçimi, tek bir anlayış…

Bu tekliğin parçası olmaktan vazgeçmeyen muhalefet, böylece iktidarı devirip yerine geçme isteğinde yeterince inandırıcı olamıyor, samimi bulunmuyor. Yeni argüman ve söylem üretmekte, kitleler üzerinde heyecanlar, dönüştürücü bir fikir ve duygu birliği yaratmakta zorlanıyor.

Muhalefet insanların gelecek kaygıları, duyguları, bilinçaltı korkuları ve en önemlisi umutları ile ilgilenmeden, insanların onlara ilişkin geçmiş kanaatlerini yok sayarak, iletişimin değişen yol ve yöntemlerini umursamadan oturdukları yerden ya da kürsülerden tek taraflı konuşup durmayı tercih ediyor. İnsanlara durmadan her şeyin ne kadar kötü durumda olduğunu hatırlatıyor.

Ali Babacan ülkenin bugünkü durumdan kendine düşen payı üstlenmekten kaçınıyor.

Ahmet Davutoğlu henüz barış akademisyenlerinden dahi özür dilemiş değil.

Meral Akşener ne deve ne kuş misali kendine merkezde bir yer arıyor.

Selahattin Demirtaş dört yıldır hapiste, sesi duyulmuyor.

Temel Karamollaoğlu bir görünüp bir kayboluyor.

Kemal Kılıçdaroğlu kararsız bir öfkeyle dertleri birtakım listelerle sıralıyor.

Sosyal medyada sıradan insanlar gibi sızlanıp duruyorlar. Siyaseti ve iletişimi gündelik sorunların hay huyuna indirgeyip, işlerini yapmış sayıyorlar.

Aynılaşmanın konforlu alanında, siyasi iletişim becerisinden yoksun haliyle muhalefet, hakikat sonrasının gerçeklerden yalanlar, yalanlardan gerçeklikler üretmeye dayanan bu siyasi kuraklığını besliyor.

Ve bu haliyle muhalefet çok uzun zamandır iktidarın, muhalefetin kendisini bir siyasi iletişim enstrümanı olarak kullandığını göremiyor. Böylece bu kullanışlı haliyle muhalefet kendi kendini vuruyor.

Oysa siyaset çoktandır partilerin ve örgütlerin tekelinden çıkmış durumda. Herkes oturduğu yerden telefonuyla siyasetin doğrudan bir parçası ve belirleyeni olabiliyor. Bu doğrudanlık başta CHP olmak üzere muhalefete sayısız olanaklar ve benzersiz fırsatlar sunuyor.

Artık hakikat sonrasının dayattığı simülasyon siyasetinin büyüsünden sıyrılıp, hakikatlerle ilgilenmeye cesaret etmeleri gerekiyor.

Yazar Hakkında

Salih CEM, İletişim Uzmanı. Mülkiye, ÇEEİ mezunu. 20 yılı aşkın süre Siyasi İletişim, Pazarlama ve Marka İletişimi ve Spor İletişimi alanlarında kreatif direktör ve üst düzey yönetici olarak çalıştı. Siyasi parti ve adayların siyasi iletişim kampanyalarını yürüttü. Çok sayıda reklam kampanyası, sosyal sorumluluk projesi ve uluslararası STK projelerini yönetti. Halen iletişim danışmanlığının yanı sıra “Limitsiz Spor” platformunun genel yayın yönetmenliğini sürdürmektedir.

Salih Cem
Salih Cem
Salih CEM, İletişim Uzmanı. Mülkiye, ÇEEİ mezunu. 20 yılı aşkın süre Siyasi İletişim, Pazarlama ve Marka İletişimi ve Spor İletişimi alanlarında kreatif direktör ve üst düzey yönetici olarak çalıştı. Siyasi parti ve adayların siyasi iletişim kampanyalarını yürüttü. Çok sayıda reklam kampanyası, sosyal sorumluluk projesi ve uluslararası STK projelerini yönetti. Halen iletişim danışmanlığının yanı sıra “Limitsiz Spor" platformunun genel yayın yönetmenliğini sürdürmektedir.

━ bu yazardan

Siyasi partiler ne anlatıyor? (3) Akşener’in ‘makul’ arayışı

Erken veya zamanında yapılacak ilk seçimde yeni bir döneme geçmeye hazırlanan Türkiye’de...

Siyasi partiler ne anlatıyor? (2) Kılıçdaroğlu’nun kendiyle imtihanı

Her gün yeni bir kötü sürprizle bizleri karşılayan gündemin hızına arada sırada...

Siyasi Partiler Ne Anlatıyor? (1) Erdoğan’ın Özgül Ağırlığı

Özellikle 15 Temmuz sonrası, hiçbir şey olağan şartlara geri dönememişken üzerine bir...

Samimiyet Testi

Bazen karmaşık görünen soruların çözümü, zannedilenden daha basit olabilir. Birkaç sene...

Erdoğan’dan sonra?

Son yirmi yıldaki büyük teknolojik dönüşüm nedeniyle iletişim sektöründe iş süreçleri, kullanılan...

━ son bir haftada

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz