12.8 C
Ankara

Travma mı, Dinci Siyasetin Adımları mı?

Paylaş:

Bir süre önce bir kimse internette bana hakaret etti, ağırıma gitti; dava açmak istedim, avukatım, failin en fazla 1000 TL (bin TL) para cezasına çarptırılacağını söyleyerek, zahmete değmeyeceği konusunda beni ikna etti. Vaz geçtim. Devlet üniversitesinde 30 küsur yıl hocalık yapmış bir insan olarak, kamu görevlisi değil miydim?

Kamu görevlileri -daha doğrusu aralarındaki bazı muteber kişiler – ne zamandan beri, kimi antidemokratik ülkelerde örneğin ruhban sınıfına tanınan ayrıcalıklarla alenen donatıldılar, yurdumuzda?

Biz yurttaşların yasa önünde eşitliği ne zamandan beri hayattan filen ve alenen silindi?

Tarihe geçecek ‘’İmamoğlu davası’’, aklı dumura uğramamış kimseyi ikna edemedi ve kamu vicdanını yaraladı. Ne olmuştu? Bir sayın bakan, sayın İmamoğlu’na ‘’ahmak’’ demiş, İmamoğlu da cevaben soruyu yankılamış, ‘’Sensin ahmak’’ mealinde bir şeyler söylemiş. Ortada gezinen ‘’ahmak’’ lakırdısının Yüksek Seçim Kurulu’nun çok sayın üyelerini kastettiği sonucuna varan Sayın Mahkeme, İmamoğlu’na hapis cezası ve yetmedi, siyasetten men cezası vermiş; Türk Dil Kurumu sözlüğü ‘’ahmak’’ lafını hakaret olarak bile saymazken, Sayın mahkeme o kadar telaş etmiş ki, cezayı, ceza yasamızın bir maddesinin mevcut olmayan şıkkına göre vermiş. Yani, eğitim kurumlarında geçerli olan deyimle ‘’maddi hata’’ yapmış, Sayın Mahkeme.

Bildiğim kadarıyla, tıpla ilgili mesleklerde benzer bir hata yapılırsa, öncelikle mesleğin ‘’Etik Kurulları’’ derhal müdahale eder. Sırf cehaletimden soruyorum, hukuk mesleklerinde eşdeğer ‘’etik kurullar’’ yok mudur? Var ise, onlar, ne iş görürler?

Bu dava yurttaşlarda çeşitli tepkilere sebep oldu. Durum o kadar garipti ki, herkes kendince bir açıklama getirmenin peşine düştü. Açıklamalardan bir tanesi de, olup bitenin vaktiyle sayın CB’nin (Cumhur Başkanımız) , CB olmazdan hayli zaman önce almış olduğu haksız ‘’hapis ve siyasetten men cezasının’’ rövanşı olduğu yolundaydı. Elimizde her hangi bir delil yokken, Sayın CB’nin sayın mahkemeyi etkilediğini düşünemeyiz; Sayın Mahkeme kendiliğinden böyle bir işe soyunmuş da diyemeyiz. Dolayısıyla olup biteni Sayın CB’nin travmasına bağlamak hepten ve sadece tahmin üzerine geliştirilmiş bir açıklama oluyor.

Şimdi anımsayalım, Sayın CB, CB olmazdan aşağı yukarı çeyrek yüzyıl önce bir manzume okumuştu. Önce büyük şairimiz Mehmet Akif’e ait olduğu söylenen, ama Mehmet Akif külliyatında izine rastlanmayınca, başka kişilere atfedilen bu manzumede Müslümanlığın kutsal mekanı camilerin mimari özellikleri kimi silahlara benzetiliyordu ve galiba inananlar askere çağrılıyordu. Askerlerin kiminle vuruşacağı söylenmiyordu. ‘’Ahmak’’ sözcüğüyle siyasetten men ve hapislik arasında hiçbir bağlantı kuramayan benim zavallı aklım, o zaman da daha önceki yıllardaki pek çok seferde olduğu gibi, ortada eylem yokken, ağzından çıkan bir söz için bu ağzın sahibinin hapse konulmasını kabul edememişti. Tıpkı, yakın zamanda ağzından İmam Hatip öğrencileri için kötü bir söz kaçırmış bir ses sanatçısının bu sözüyle, söz yüzünden başına gelenler arasında da gerçek bir bağlantı bulamayışım gibi.

Bazen gerçekten, gerçek hayatta mı yaşıyorum, yoksa bir Kafka romanında mı, diye soruyorum kendime. Yalnız sayın CB’nin okuduğu manzumenin kimi hassas kulaklarca halkın bir kısmını diğerleri aleyhine kışkırtmak olarak işitilebileceğini de unutmayalım. Çünkü müminler kime karşı savaşacaklardı? Bu önemli husus manzumede muğlak bırakılmıştı, dolayısıyla manzumeyi işiten ya da okuyanlar, yanlış anlamlar çıkartabilirlerdi. Elbette Sayın CB ne o tarihte ne şimdi, kardeşi kardeşe düşürmeyi asla istemez, sadece maksadını aşan bir söz kaza ile çıkmıştı ağzından. O tarihteki kuşkucu mahkeme Sayın CB’yi gene o tarihte yürürlükte olan bir yasanın yürürlükte olan bir maddesine göre mahkum etmişti; yani kararda ‘’maddi hata’’ yoktu, yanlış anımsamıyorsam. Her ne olursa olsun, karar yanlıştı, dayandığı yasa, ifade özgürlüğüne karşıydı ve bütün haksız yasalar ve yanlış adli hükümler gibi amaçladığı sonuçların tam tersini doğurdu.

Peki, mahkemenin bu tutumuna karşı Türkiye ne yaptı? Türkiye bu haksızlığın giderilmesi için, hiçbir siyasi mahkeme kararında göstermediği bir biçimde, elini kana bulamış gençler asılırken dahi kapılmadığı bir aceleyle bu yanlıştan dönülmesi için seferber oldu. Dönemin CHP’si, adil olmayan siyasal mahkeme kararlarıyla tıka basa dolu yakın tarihimizde hiçbir karara göstermediği duyarlıkla, emek ve çaba sarf ederek Sayın CB’nin önünü açtı. Sayın CB belki başlangıçta kendini mağdur hissetmiştir, belki de bunu yolunun geçici bir arızası olarak görmüştür, siyaset insanlarının sinirleri dayanıklı olur. Ülkenin çabası karşısında teşekkür duymuş mudur? Her halde duymamıştır ki, yolunu açanlar ve onu destekleyenlerin büyük kısmı zaman içinde geçici değil, gerçek mağdurlara dönüşmüşlerdir.

AKP iktidarının bizzat çeşitli üyelerinin beyanlarından da anlaşılacağı üzere, hayata bakış açısı, İslam dininin sert bir yorumuna dayanmaktadır. Demokrasi tramvayına istediği durakta binip istediği durakta ineceğini açıkça beyan etmiş, ve bu görüşü asla tekzip etmemiş ya da bu görüşten döndüğünü ilan etmemiş bir iktidar var karşımızda; bu iktidar Sayın CB’den ibaret değil, kurumlarıyla var olan bir iktidar. Öyleyse olup bitenleri dinci siyasetin icraatı olarak değerlendirmek akla en uygun tutum iken, Amerikan sinemasının beylik filmlerinde olduğu gibi her şeyi tek bir şahsın duygularına ve eylemlerine atfetmek niye? Bu açıklamaların İmamoğlu haksızlığını romantikleştirdiği görülemiyor mu? En azından ekran ekran gezen muhalif milletvekillerinde ve diğer sayın muhalif beylerde bu idrakin bulunması beklenir. Öyle anlaşılıyor ki, yok! Her biri amatör psikiyatristliğe heveslenen bu beylere karşı, izninizle ben de amatör psikiyatrist kesileyim ve diyeyim ki, beyler, siz Freud’u yanlış anlamışsınız. Dönüp bir daha okuyun. Onun bahsettiği travma çocukluk travmalarıdır. Çocuğu derinden yaralayan, bilinç altına itilmiş, unutuşa terk edilmiş, ama yetişkinlikte bireyi asla rahat koymayan, kişiliğini bozan, onu bilinçdışı rövanşlara iten travmalar, çocukluk travmalarıdır; kırk küsur yaşında geçirilenler değil. Sözüm ona muhalif Beyler, ‘’Gezi’’ dolayısıyla ve diğer sebeplerle şu anda hala hapiste bulunan insanlarımıza, haksız suçlamaları onurlarına yediremeyip canına kıymış, ya da cezaevlerinde kahrından ölmüş insanlarımıza, ne suç işledikleri dahi kendilerine söylenmeden KHK ile işsizlik kuyusuna itilmiş aydınlarımıza ayıp olmuyor mu?

━ bu yazardan

Orta sağdan sağa patinaj…

Yirminci Yüzyılın ortalarında doğan bizim kuşak, daha doğrusu bu kuşağın, aklı başında,...

Davalar ve kadınlar

Hukukçu olmadığıma göre, “Gezi davasının” kamu vicdanını yaralayan sonucunu hukuksal açıdan irdeleyecek...

Ödün meselesi…

Milli Mücadele tarihine bir bütün olarak bakıldığında, Mustafa Kemal’in süreç içinde, asli...

━ son bir haftada

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz