14.2 C
Ankara

‘Sokaktaki çocukları kimse görmüyor’ 

-

PAYLAŞ:

Bir zamanlar sevgisizlik ve şiddet nedeniyle küçük yaşta sokakla tanışmak zorunda kalmış genç bir insan. Yeri gelmiş karnını doyurmak için çöpten yemek artıkları toplamış, marketten meyve çalmış, yeri gelmiş okula gitmek istemesine rağmen, ustabaşıdan dayak yediği bir atölyede üç beş kuruş için çalışmaya zorlanmış ve yeri gelmiş suça bulaşmış, hapse girmiş… Sokaktaki hayatın çok kötü ve zor olduğuna vurgu yapan F. “Hiçbir çocuğun böyle bir hayat yaşamasını istemem. Çöp toplayan çocukları gördükçe içim sızlıyor. Kimse görmüyor onları. Sokaktaki çocukları kimse görmüyor” diyor.

F.’ye röportaj talebimi ilk ilettiğimde çok da sıcak bakmamıştı. Ama daha sonra kabul etti. Çünkü bu röportajın sadece kendi sesi değil, sokakta yaşayan, çalışan, şiddete uğrayan, travma mağduru tüm çocukların sesi olacağı umuduyla konuşmaya karar verdi. Bana da bu sesi duyurmak kaldı… Sokakta Yaşayan ve Çalışan Çocuklar Merkezi (SOYAÇ) ile yolunun kesişmesinin, hayatındaki dönüm noktası olduğunu belirten F. “İlgili kurum ve kuruluşlar, gücü yeten herkes sokaktaki çocuklara ve suça itilmiş çocuklara yardım etsin ki bu haksızlık, bu eşitsizlik sona ersin” diyor.

F.’nin tüm içtenliğiyle anlattığı uzun hikâyesinin ilk bölümünü okumaya davet ediyorum herkesi…  

 Elif Şahin Hamidi (elif.sahin@gmail.com)

Birlemiş Milletler 2020 yılı verilerine göre dünya üzerinde 150 milyon çocuk ya tamamıyla sokakta yaşıyor ya da ömrünün büyük bölümü sokaklarda geçiyor. Bugün Türkiye’de ne kadar çocuğun sokakta yaşadığına dairse net bir veri yok. Resmi ve resmi olmayan kaynakların yaptığı açıklamalar birbirini tutmuyor, hatta birbirinden oldukça farklı. Ancak net verilerin olmaması sokakta yaşayan, çalışan ve suça itilen çocukların varlığını yok kılmıyor. Köprü altlarını, duvar diplerini, parkları, gecenin karanlığını mesken tutan bu çocuklar ne yazık ki var. Ne ki onları görmek, onların sesini duymak ve duyurmak isteyen pek yok gibi.

Çocukları sokağa iten sebepleri ise hepimiz çok iyi biliyoruz: sevgisizliğin ve şiddetin hüküm sürdüğü, şiddetin etkisiyle çatırdayan ve dağılan aile ortamları, yoksulluk ve günlerdir tek bir lokma girmemiş midelerden gelen gurultular, bir türlü sonu gelmeyen kanlı savaşlar, savaşların yol açtığı evsizlik, göçmenlik, yersiz yurtsuzluk ve elbette yine yoksulluk… Örneğin 15 Ağustos’ta Taliban’ın başkent Kabil’i de ele geçirmesinin ardından Afganistan’da yaşananlara bakınca ve bundan sonra yaşanacakları düşününce, gerek orada kalan gerekse bir şekilde askerlerin eline tutuşturularak ülkeden çıkması sağlanan çocukların akıbetinin belirsizliği bile endişelendiriyor insanı. Türkiye’de sokakta yaşayan ve çalışan göçmen çocukların dramı da ayrıca bir yara olarak kabuk bağlıyor bir köşede. Bir gün tekrar kanamak üzere…

Şimdilik göçmen çocukların değil, F.’nin sokaktaki hikâyesine kulak vereceğiz. Bugün 24 yaşında olan F. de bir zamanlar sevgisizlik ve şiddet nedeniyle küçük yaşta sokakla tanışmak zorunda kalmış biri. Yeri gelmiş karnını doyurmak için çöpten yemek artıkları toplamış, marketten meyve çalmış, yeri gelmiş okula gitmek istemesine rağmen, ustabaşıdan dayak yediği bir atölyede üç beş kuruş için çalışmaya zorlanmış ve yeri gelmiş suça bulaşmış, hapse girmiş bir genç insan. F. “Cezaevine girmeden önce çok daha kolay iş bulabiliyordum. Ama bir sabıka kaydınız oluştuktan sonra iş bulmanız da, barınacak bir ev bulmanız da neredeyse imkânsız hale geliyor. Bir zamanlar yanlış bir şeyler yapmış olsak da bizim de temel hakları olan bir insan olduğumuzun unutulmaması gerek, diye düşünüyorum” diyor. Sokaktaki hayatın çok kötü ve zor olduğuna vurgu yapan F. “Hiçbir çocuğun böyle bir hayat yaşamasını istemem. Çöp toplayan çocukları gördükçe içim sızlıyor. Kimse görmüyor onları. Sokaktaki çocukları kimse görmüyor” diyor.

AİLESİZ VE EVSİZ KALMAK, SEVGİSİZ BÜYÜMEK

Henüz altı yaşındayken hayatı alt üst olmaya başlayan F. bugün 24 yaşında ve işsiz. Çünkü geçmişi bir gölge gibi hep peşinde. Kendi çabasıyla ortaokulu dışarıdan bitirmiş ve açık liseye devam ediyor şu an. F. henüz altı yaşındayken ailesi dağılmış. O günleri şöyle anlatıyor: “Henüz annemle babam resmi olarak boşanmış değildi, fakat ayrı hayatlar sürüyorlardı. Birlikte oldukları dönemlerde de çoğu zaman açlıkla boğuşuyorlardı ve annem, babamdan şiddet görüyordu. Babam bize herhangi bir şiddet uygulamasa da anneme şiddet uyguluyordu. Geçimsizlik ve şiddet nedeniyle annem dayanamamış ve ayrı yaşamaya karar vermişlerdi. O zaman ben altı yaşındaydım, kardeşimse henüz üç… Babam kardeşimi ve beni bir şekilde zorbalıkla annemden kaçırdı. Ardından neredeyse içinde hiçbir eşya olmayan bir eve girdik. Babam gündüz işe gidiyordu ve biz küçük olduğumuz için yalnız kaldığımızda ağlıyorduk. Bir gün çok korktuğumuz için kardeşimle birlikte yine ağlamaya başladık. Ağlama sesimizi duyan komşular polise haber vermişler. Bizi evden nasıl çıkardıklarını hatırlamıyorum. Bunun üzerine babam, her ay belli bir ücret karşılığında bir arkadaşından bize bakmasını istedi. Birkaç ay sonra hiçbir ücret ödenmediği için bizi valiliğe götürdüler. Onların da durumu iyi değildi çünkü. Valilikte birkaç saat geçirdikten sonra bir polis memuru eşliğinde başka bir şehirdeki yetiştirme yurduna yerleştirildim. Kardeşim ise küçükler için uygun görülen bir başka yurda nakledildi. İki yıla yakın bir süre ayrı yurtlarda kaldık. Kardeşi olanlar altı ayda bir kardeşinin yanında bir gün vakit geçirebiliyordu. Altı ay sonra kardeşimi görebildim.”

‘ÇOCUKLAR AKRAN ZORBALIĞINA KARŞI SAVUNMASIZ’

Ancak yurtta da şiddetten kaçış yok. Çünkü orada da akran zorbalığı hüküm sürüyor. Küçük bir çocuk için yurtların da iyi bir ortam olmadığını söylüyor F.: “Şartlar çok zor olduğu için küçük yaştaki çocuklar için yurt hayatı da zorlu olabiliyor. Çünkü yaşça büyük olan çocuklar, küçükleri eziyor, onlara zorbalık yapıyor. Bunu hocaların yaptırdığını da biliyorduk, kendileri müdahale edemedikleri için otoriteyi sağlaması için çocuklardan en büyük olana sorumluluk verirlerdi. Şiddet içinde yetişmiş birine yetki verirseniz, şiddet ve zorbalıkla müdahale eder diğerlerine. En ufak bir şey olduğunda küçük yaştakilere ya tokat atarlardı, ya karnına yumruk atarlardı. Ergenlik çağında olanlar yine de bir şekilde karşı çıkabiliyordu, ama ben küçük olduğum için karşı çıkamıyordum. Yurtta kaldığım dönemde klostrofobik oldum. Büyük çocuklar, küçüklere olmadık şakalar yapıyordu. Üstleri minderle kaplı tahta koltuklar vardı ve üst kısmı açılıyordu, bir kutu gibi oluyordu. Beni o koltuğun açılan kısmına soktular ve üzerine oturup on beş dakika içeride tuttular. Bugün hâlâ dar ve kapalı alanlara giremiyorum, nefes darlığı yaşıyorum. Ne yazık ki yurtlarda, küçük çocuklar akran zorbalığına karşı savunmasız.”

‘YURTLARDA ÇOCUKLARA İNSANCA MUAMELE EDİLMİYOR’

Yetiştirme yurdunda kalmış olmak, çocukların okul ve daha iş hayatını etkileyen kara bir leke gibi adeta. F. yurtlara yerleştirilen çocuklara sahip çıkılmadığını belirtiyor: “Yurtta kalıyor olmak okulda hor görülmemize neden oluyor. Yurtta kalmış ve yurtta büyümüş çocuklar, gün geliyor sırf bu sebeple işe de alınmıyor. Devlet çocukları yurtlara yerleştiriyor ama yeterince sahip çıkmıyor. Yurttan çıktıktan sonra da devlet çocuklara yardımcı olmalı. Ben yurttan çıktıktan sonra birçok arkadaşımı kaybettim uyuşturucudan. Arkadaşlarımın çoğu toprağın altında şu an, çoğu da cezaevinde.  On sekiz yaşına geldiğinizde devlet ‘ben yapacağımı yaptım, artık gidebilirsin’ diyor. Üniversitede okuyorsan yardımcı oluyor, ama okumuyorsan git diyor. Devletin ve sivil toplum örgütlerinin sokak çocuklarına yardımları oluyor, ama kimseyi gerçek anlamda gördüklerini düşünmüyorum. Çocuklar ikinci planda, üçüncü planda. Üstelik yurtlarda da çocuklara insanca muamele edilmiyor.”

ÜVEY BABA VE ŞİDDET

Derken bir gün annesi çıkageliyor F.’nin. Üstelik yanında bir adamla birlikte: “Annem bizi buldu bir tesadüf eseri. Yanında başka biri vardı, yani yeni eşi. Bu adamın resmi nikâhlı bir başka eşi de vardı ve annem onun imam nikâhlı eşiydi. Kardeşimi ve beni alıp daha önce beraber yaşadığımız şehre götürdüler. En başından beri sevmedim bu adamı, kanım ısınmadı. Annem evde yokken o adamın yanında kendimizi tedirgin hissediyorduk. Anneme de bize de şiddet uyguladığı zamanlar oluyordu.”

Foto: Serkan Turaç

ÇOCUK İŞÇİ OLMAK VE USTABAŞINDAN DAYAK YEMEK

Üvey baba, F.’yi ve kardeşini bir süre okula gönderiyor. Üstelik dersleri de fena değil F.’nin. Ama okul hayatları kısa sürüyor. Şöyle anlatıyor F.: “Bir süre sonra okutmayıp çalıştırmak istedi. Ben çalışmak istemiyordum ama üvey babamın baskısıyla PVC doğrama atölyesinde işe girdim. On yaşındaydım henüz. Oradaki ustabaşı beni çok dövüyordu. Örneğin işi biraz geç bitirsem ya da vidaları karıştırsam dövmek için bahanesi oluyordu. Sudan sebeplerle dövüyordu beni. Bir keresinde feci bir şekilde dövdü ve eve gidip ‘ben artık oraya gitmeyeceğim’ dedim, üvey babamla kavga ettim. Bunun üzerine üvey babam beni oradan alıp başka bir atölyeye verdi. Bir pazar günü bir inşaatta alüminyum doğrama takılacaktı pencerelere. Ustabaşı bir malzemenin eksik olduğunu söyledi ve dükkânın anahtarlarını verdi ve gidip almamı istedi o malzemeyi. Dükkânın da camı kırıktı. Sadece kepenk vardı ve onun da kilidi yoktu. Dükkânı ben açıp kapatıyordum. Ama o yaşıma kadar inanın çalmanın ne demek olduğunu bilmiyordum. “Şuraya cam taktırmıyorsanız bari kepenge bir kilit taktırın” demek bile hiç aklıma gelmezdi. Ben gidip malzemeyi aldım, ama henüz küçük olduğum için ve dolayısıyla yolları bilemediğim için kayboldum. Sonra polislere denk geldim ve onlar beni eve götürdü. Ertesi gün işe gittiğimde dükkândan bilgisayar çalındığını söylediler ve benim üzerime attılar. Hatta beni aşağıya, bodruma alıp dövdüler. 2008 yılıydı sanırım. Sonra üvey babam geldi ve ‘doğruyu söyle, sen mi aldın?’ dedi. ‘Hayır, yemin ederim ben almadım’ dedikten sonra, elindeki delgeçi bana fırlattı ve burnum kırıldı. Ben de elimi yüzümü yıkayacağım deyip oradan kaçtım ve eve de dönmedim.”

Devamı yarın…

━ diğer haberler

Memurlar.net’e kayyum atandı!

Her gün milyonlarca kamu personelinin ziyaret ettiği memurlar.net isimli internet sitesine, iki ortak arasındaki anlaşmazlık ve şirket hesaplarıyla ilgili usulsüzlük iddiaları nedeniyle kayyum atandı. Ankara...

MEB’nı Özer’e Dersim’de öğrencilere ajanlaştırma baskıları soruldu

Munzur Üniversitesi’nde okuyan öğrenciler İnsan Hakları Derneği Dersim Şubesi’nde kolluk güçlerinin ajanlık dayatmalarına karşı basın açıklaması yaparak aşağılayıcı ve onur kırıcı uygulamaların sonlandırılmasını istediler. HDP Tunceli Milletvekili Alican Önlü konuyu Meclis gündemine taşıyarak, Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer'e sordu.

Gazeteci Candemir’e Müzeyyen Senar davası:

"6-7 Eylül olaylarında Muzeyyen Senar vardı" diyen Gazeteci Oktay Candemir hakkında "Şahsın Aziz hatırasına hakaret" suçlamasıyla soruşturma başlatıldı. Candemir, soruşturma kapsamında emniyette ifade verdi.

10 Ekim’de katledilenler anıldı

Ankara Gar Katliamı’nda yaşamını yitiren 104 kişi için yapılan anmada, “İsyanımızı ve öfkemizi büyüterek burada olacağız” mesajı verildi.

6 yaşında ‘evlendirilen’ H.K.G.’nin ifadesi çıktı

6 yaşında 'evlendirilen'.' ifadesinde, "Çocukların evlenmesi normal sanıyordum; Wattpad'den tanıştığım bir abla, 'devlet seni korur' dedi, kaçtım" dediği ortaya çıktı. H.K.G evlendirildiği kişi ile ilgili de şunları söyledi: "Kadir İstekli, evlendiğimizi söyledi, 'bu oyun kimseye söylenmez' dedi"