21.2 C
Ankara

Şehir Hastaneleri gerçeğini Op. Dr. Bayazıt İlhan anlattı: Erdoğan’ın çılgın projeleri Şehir Hastaneleri gerçeği (2)…

-

PAYLAŞ:

Röportajımızın ikinci bölümünde Bayazıt İlhan, Şehir Hastaneleri’nde hekimlerin ve sağlık emekçilerinin yaşadığı sorunlardan, sağlık hizmeti alamayan vatandaşlara, kapatılmak istenen Onkoloji Hastanesi’ne kadar birçok sorunu dile getirdi:

HASTANE KİMLİĞİNİ YOK EDİYORLAR

Şu da savunuluyor, ‘aynı hizmet Şehir Hastanesinde de verilecek’…

Onu yapamazsınız. Sağlık hizmeti bir ekip işi. Hastanelerde yıllar içerisinde hekimi, hemşiresi, hocası, asistanıyla bütün sağlık personeli ile temizlikçisinden kantinde çalışanı, yemekhane personeline kadar bir hastane kültürü oluşur. Bu, hastaya da doğru sağlık hizmeti verilmesini sağlar. Hasta güvenliği açısından da doğru sağlık hizmeti açısından da gereklidir. Bu, öyle bir iki senede oluşmaz. Bunun oluşması için o hastanenin bir kimliği olur. Yıllar içerisinde oluşur. Siz bunu bozduğunuzda, bir anda başka bir merkezde bu kimliği oluşturamazsınız.

Bilkent Şehir Hastanesi’nde birçok poliklinikte bu sorunları hala yaşıyoruz. Numune Hastanesi’nden, Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesi’nden, Yüksek İhtisas Hastanesi’nden aynı branşta hekimleri topladınız. Bu hekimlerin her birinin başka türlü çalışma alışkanlıkları var. Siz, ‘hadi bakalım, bundan sonra beraber çalışacaksınız’ dediğinizde, bugünden yarına olmuyor. Aradan 4 sene geçti hala bu başarılabilmiş değil. Bunlar zor. Bir hastanenin kimliğinin, çalışma biçiminin, geleneğinin oluşması yıllar alan bir şey. Hele böylesi büyük çaplı hastaneler söz konusu olduğunda ne zaman, nasıl başarılır hepsi tartışmalı.

Bir de çok ciddi ulaşım sorunu var. Hemen şehir merkezinde, kolayca ulaşılabilen hastaneleri kapatıp, şehir dışına taşıyorsunuz… Acil hastalıklar, örneğin kalp krizi riski, anlık kaza, patlama vb var. Örneğin 10 Ekim Katliamında bu hastaneler açık olmasaydı belki ölüm sayısı ikiye katlanacaktı. Bu konuda ne söylersiniz?

Kesinlikle doğru. Maalesef bunu da yaşayarak gördük. Hastane dediğinizde, en baştaki kavramlardan biri kolay ulaşılabilir yerde olması gerekir. Ya yürüme mesafesi olur ya tek araçla, toplu taşıma ile gidebildiğiniz, mesela metronun gittiği hastaneler olur.

Kentin mevcut hastanelere göre organize olmuş bir hali var, siz ‘ben burayı kapattım’ deyip, tamamen alakasız bir yere bütün hastaneleri topluyorsunuz. Yol ona göre değil, kent planlaması ona göre değil, insanların alışkanlığı ona göre değil, çevredeki esnaf ona göre değil.

HASTANELERİN ÇEVRESİNDEKİ ESNAF DA PERİŞAN OLDU

Bakın çevredeki esnaf deyince, mevcut hastanelerin çevresindeki esnaf perişan oldu. Eczanesinden tutun, lokantasına, tıbbi malzeme satan yerden aklınıza gelen bütün işler o hastaneye göre organize oluyor. Hastane dediğiniz şey basit bir yapı değil ki, bütün bir kent yaşamı hastaneden etkilenir. Ona göre şekillenir.

Ama siz orayı kapatıp başka şey kurduğunuzda kentin bütün hafızasını da kentin tüm yaşam akışını da değiştiriyorsunuz. Bir anlamda kentin hafızasını yok ediyorsunuz. Sağlık alanındaki bu hafızayı ortadan kaldırıyorsunuz. ‘Ne olacak canım, daha modern, daha yeni bina yaptık’ diyerek çözebileceğiniz bir mesele değil bu.

ŞEHİR HASTANELERİ ÇALIŞAN DOSTU DEĞİL

Sağlık Personeline etkisi nedir?

Şehir Hastaneleri çalışan dostu binalar, hastaneler değil. Bakınız Etlik Şehir Hastanesi, Bilkent Şehir Hastanesi de öyle, yaklaşık 10 bin kişinin çalışacağı hastaneler… En az yarısının kadın olduğunu düşünün, 5 bin kadın ve kreş yok. Genç kadınlardan söz ediyoruz. Pek çoğunun çocuğu var, okula gidiyor, kreşe gidiyor. Ve bu insanların çocuğunu bırakabileceği bir yer düşünmüyorsunuz. Bu insanların evden çıkıp, hastaneye erişimi konusunda hiçbir kolaylık sağlamıyorsunuz. Servis ayarlamıyorsunuz. Bunların hepsini personelin kendisinin çözmesini bekliyorsunuz.

Düşünün bir hemşire, Mamak’tan Bilkent Şehir Hastanesi’ne veya Etlik Şehir Hastanesi’ne gidecek. Çocuğunu sabah nereye bırakacak, nasıl servis ayarlayacak kendisine. Bunların hepsi için cebinden para vermesi bekleniyor. Taşınan hastanelerdeki sağlık personeli günlerdir bunun telaşına düşmüş durumda. 10’ar, 15’er kişi bir araya gelip, kendi mahallelerinden servisler ayarlamaya çalışıyor. İşverenin bununla ilgili hiçbir çabası yok ve son derece sıkıntılı bir durum bu.

Kreş, servis, çalışanların, emekçilerin hakları için en temel şeylerden söz ediyorum. Siz bunların hiçbirisini düşünmüyorsunuz. Gece vardiyadan çıkacak bir kişinin nasıl evine erişeceğini bile düşünmüyorsunuz. Hakikaten hiç çalışan dostu değil bu yapılar.

SAĞLIK HİZMETİNDE ZORLANAN, ÖFKESİNİ SAĞLIKÇIYA YÖNELTİYOR

Peki bu yapılar sağlıkta şiddeti nasıl etkiledi?

İşler zor yürüdükçe, hastalar açısından hastane içinde işleyiş, randevu alma… Bunlar zorlaştıkça, yurttaşlar sağlık hizmetinde sıkıntıya düştükçe ne yazık ki sıklıkla, hekimle, sağlık çalışanı ile karşı karşıya geliyor. Sağlık hizmeti almakta zorlanan kişi öfkesini hemen en yakınındaki sağlık çalışanına, sekretere güvenlik görevlisine, hekime yöneltiyor. Sağlıkta şiddetin altında yatan en önemli şeylerden biri bu, sağlık sistemindeki bozukluklar. Tabi ki pek çok yönüyle tartışılıyor sağlıkta şiddet ama bunun altında yatan önemli bir neden de bu.

ŞEHİR HASTANELERİ TAŞERONLAŞMAYI ARTIRDI

Önemli bir mesele de biliyorsunuz, sağlıkta taşeronlaşma çok fazla, Şehir Hastaneleri’nde, az önce bahsettim, 19 kalem hizmet şirkete devredildi, onlar da alt yüklenicilere devretmiş durumda. İleri derecede bir taşeronlaşmadan bahsediyoruz. 2017 yılında çıkarılan bir düzenleme ile Devlet hastaneleri ve üniversite hastanelerindeki taşeron işçiler kadroya geçirilmişlerdi. Şimdi bunlar, şehir hastaneleri açılırken dediler ki, ‘herkesi şehir hastanesine götürmeyeceğiz.’ Ee ne olacak? ‘Kendinize yer beğenin, kura çekeceğiz.’

Ankara’da yaklaşık 2 bin 500 kişinin kurasını çektiler geçen ay. Başka hastanelere ya da başka kurumlara göndermek için. Bir de kadroya geçirilemeyenler var, yemekhanede, laboratuvarlarda, röntgen hizmetlerinde çalışan taşeron şirketlerden işçiler… Kadroya geçemeyen, hala taşeron şirketlerde çalışan sağlık emekçileri var kapanan hastanelerde. Bu çalışanlar ise şehir hastanelerine de götürülmüyorlar, hastaneler de kapatıldığında işsiz kalıyorlar.

Bilkent Şehir Hastanesi’nde de başımıza gelmişti. Ne yazık ki Etlik Şehir Hastanesi’ne taşınma sürecinde de işsiz kalabilecek sağlık emekçileri ile karşı karşıyayız.

Belli bir sayı var mı?

Etlik Şehir Hastanesi nedeniyle kapanacak 5 hastanede bu şekilde olan yaklaşık 250 kişi var.

Sami Ulus Çocuk Hastanesi’nde bir açıklamanız sırasında, çevredeki vatandaşlar, kadınlar isyan etmiş, ‘Yol parasını nereden bulacağız’, ‘ Hastaneleri yoksulun elinden alıp, zenginin ayağına götürüyorlar’ demişlerdi. Siz de tanık oldunuz. Bu yoksul halk nasıl etkilenecek?

Maalesef çok haklı bir değerlendirme idi. Bu hastaneler kolay erişilebilen yerlerdeler. Ve en çok da yoksul halkın kullandığı hastaneler. Türkiye’de özel sağlık sektörü de çok gelişti biliyorsunuz. Parası olan yurttaşların sağlık hizmeti alabilecekleri çok merkez var. Oysa bu kapatılan, içi boşaltılan hastaneler özellikle yoksul yurttaşların sağlık hizmeti aldığı yerler.

‘VERECEK DOLMUŞ PARASI OLMAYAN HASTALARIMIZ VAR’

Yürüyerek gidebileceği…

Evet. Gerçekten bizim pek çok yoksul hastamız, verecek dolmuş parası olmayan hastalar. Reçete yazıldığı zaman eczanedeki katkı payını ödeyemediği için ilacını alamayan hastalardan söz ediyoruz.

Türkiye’de derin yoksulluk olan pek çok bölge var. Bu insanların sağlık hizmeti aldığı, tutar dalı bu hastaneler. Örneğin Dışkapı Hastanesi… Türkiye’nin dört bir yanından gelip sağlık hizmeti aldığı, tutunacak dalı orası. Siz oranın içini boşalttığınızda halkın sağlık hakkına ciddi zarar veriyorsunuz.

Gerçekten dedikleri gibi, halkın kolay erişilebilir yerdeki bu hastaneyi alıp, gidemeyeceği bir yere taşıdığınız zaman, yoksulun hastanesini alıp, zenginin ayağına taşımış oluyorsunuz.

Hastanemi Kapatma Platformu idi sonra Hastanemi Açın Platformu’na dönüştü. Sözcüsüsünüz. Ciddi bir mücadele de yürüttünüz. Gelinen aşamada neler yapıyorsunuz?

Hastanemi Kapatma Platformu’nu, hatırlayacaksınız Ankara’da az önce saydığımız Numune Hastanesi, Yüksek İhtisas Hastanesi, Cebeci Doğumevi, Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesi kapanmasın diye yürüttüğümüz mücadele döneminde kurmuştuk. İçinde meslek odaları, sendikalar, siyasi partiler, dernekler, DKÖ var. Bu hastaneler kapanıp, üstüne bir de pandemi dönemi geldi. Pandeminin sağlık hizmetlerine ihtiyacı artırmasını da öne çıkararak, hastanelerimiz tekrar açılsın diye bir mücadele yürüttük. Hastanemi Açın Platformu’na dönüştürdük. Biz böyle, kapanan hastaneler açılsın diye uğraşırken, Etlik Şehir Hastanesi’nin açılmasıyla, 5 hastanemizi daha kapatmaya çalıştılar, bırakın hastanelerimizi açmayı.

Şu anda platforma üye 124 kurum var, kamuoyunda geniş yankı buldu. Özellikle Onkoloji Hastanesi’nin kapatılması meselesinde, ciddi duyarlılık oluştu kamuoyunda. Hastane çevresinden yurttaşlarımızın öncülük ettiği, bir de Onkoloji Hastanesi Kapatılmasın Platformu kuruldu ve bu süreçte çok çalıştı.

Bu hastanelerin kapatılacak olması ciddi tepkilere yol açtı. Önceleri sessiz kalan iktidar, Sağlık Bakanlığı sonra, ‘bizim kapanacak hastanemiz yok, bu iddialar gerçeği yansıtmıyor’ diye açıklama yapmak zorunda kaldı. Ama ne yazık ki süreç hala hastanelerin içini boşaltan ya da kapatan yönde gidiyor.

Dolayısıyla hastanelerdeki hekimlerin çoğu Etlik Şehir Hastanesi’ne kaydırıldı, bir anlamda bu hastanelerin içleri boşaltıldı.

ONKOLOJİ HASTANESİ HALA DİKEN ÜSTÜNDE

Onkoloji Hastanesi için de görevlendirmeler oldu, tepkiler nedeniyle o görevlendirmeler geri çekildi, orada hala diken üstünde bir hal var.

Çok kritik bir hastanemiz. Türkiye’deki, Sağlık Bakanlığı’nın elindeki tek onkoloji hastanesi. Türkiye’nin her yerinden hastaların geldiği… Bir de hastaneye yakın konaklama merkezleri var, Büyükşehir Belediyesi’nin ve Yenimahalle Belediyesi’nin kurduğu… Hastaların, hasta yakınlarının ücretsiz kaldığı, üç öğün yemek yediği konaklama merkezleri. Böyle bir hastaneyi kapatıp, ‘Şehir Hastanesi’ne taşıdım’ derseniz, kanser gibi kritik bir hastalıkta yurttaşları çaresiz bırakmış oluyorsunuz.

Bu tabi kamuoyunda çok tepki çekti; şu an için bu karardan dönülmüş gözüküyor. Ama Platform olarak görüyoruz ki bu meselenin üzerinde durmalı ve ısrarcı olmaya devam etmeliyiz. Yoksa yine bu hastanelerin de içini boşaltacak girişimlerin tekrar yaşanma tehlikesi de var.

Randevu sistemi de çok tartışılıyor. Sıkıntılı bir süreç. İnsanlar sağlık hizmetine ulaşamıyor, randevu alamıyor, gittiğinde de ‘randevun yok’ deniliyor. Durum nedir şu an?

Özellikle pandemiden sonra biriken sağlık hizmeti ihtiyacı nedeniyle ciddi problemler var. Özellikle belli branşlarda yurttaşlarımız aylarca randevu alamıyorlar. Devlet hastanelerinden sağlık hizmeti alamıyorsunuz, muayene olamıyorsunuz, tetkiklerinizi yaptıramıyorsunuz, ameliyatlarınızı zamanında olamıyorsunuz. Çok önemli zorluklar var.

Hastanelerin kapatılmaması için çok önemli bir gerekçe de bu zaten. Sağlık hizmeti veren kurumlarınızın erişimini kolay yerde çoğaltmanız gerekirken, yurttaşların randevu alamadığı bir yerde, yurttaşları sağlık hizmetinden koparıyorsunuz. Randevu almak, sağlık hizmeti almak daha da zorlaşıyor.

Tabi ki hastanelerin kapatılması sürecinde atılan geri adımda bunun da çok etkili olduğunu düşünüyoruz. Çünkü yurttaşlardan çok fazla tepki var. Aylarca telefon başında, (MHRS) ya da internet başında, randevu alacağım diye bekliyorlar.

KUYRUKLAR HASTANELERDEN EVLERE, TELEFON, BİLGİSAYAR BAŞLARINA TAŞINDI

Hastanelerde kuyruk, sıra kalmadı deniliyor ama insanlar evlerde, bilgisayar, telefon başında kuyrukta bekliyor.

Randevu almanın bu kadar zor, pandeminin hala bitmediği, tehlikenin hala devam ettiği bir dönemde sağlık hizmetlerine ihtiyaç bu kadar artmışken, hastane kapatmak hakikaten akıl dışı bir durum.

Sağlığa ayrılan bütçede durum nedir?

Türkiye’de, (2002’den önce de böyleydi) sağlığa ayrılan bütçe GSYİH içinde yüzde 5’i geçmedi. Aslında hep aynı oranda kaynak aktarılıyor. OECD ortalamaları yüzde 10’larda, Türkiye’de yüzde 5’in altındadır.

Böyle olunca da sizin söylediğiniz gibi, eksiklikleri gidermeye çalıştıkları, tamamlayıcı sigorta dedikleri, SGK’nın ödediği paralar tam karşılamadığı için tamamlayıcı, özel sağlık sigortası yaptıran yurttaşların sayısı gittikçe artıyor. Yani SGK’ya GSS primi vermeniz yetmiyor, üzerine cepten değişik kalemler altında paralar harcamanız gerekiyor. Tamamlayıcı sigorta, katkı -katılım payları ödemeniz gerekiyor, emekli iseniz maaşınızdan paralar kesiliyor, hastaneye gittiniz, ilaç aldınız diye.

3 bin 500 TL emekli maaşı alan bir yurttaş, bakıyorsunuz o ay 300 lirası hastaneye gitti diye kesilmiş, Hakikaten yurttaşları ciddi zorlayan bir mesele katkı/katılım payları.

Türkiye’de hala tam olarak tasfiye edilemeyen kamucu bir sağlık sistemi var. Devlet hastaneleri hala bir şekilde sağlık hizmeti veren kurumlar. Yıllardır altı boşaltılmaya çalışılsa da hala bu hizmetleri alıyor yurttaşlarımız. Ama yıllar içinde de ısrarla içini boşaltan, gerileten sağlık politikaları da uygulamada.

Nitelikli sağlık hizmetine erişim için her yıl cebinizden daha çok kaynak ayırmanız, para ödemeniz gerekiyor kısacası.

SAĞLIK HİZMETİ DOĞUŞTAN GELEN BİR İNSAN HAKKIDIR

Seçim yaklaşıyor, vatandaş, yurttaş sağlık alanında partilerin seçim programlarında neye baksın, sandığa giderken bunu nasıl değerlendirsin?

Yıllardır sağlığı bu şekilde şekillendiren piyasacı sağlık anlayışından vazgeçilmesi gerekiyor. Sağlığın, sağlık hizmetlerine erişimin doğuştan gelen bir insan hakkı olduğu gerçeğini kabul etmiş siyasi partilere yurttaşlarımızın yönelmesi gerekiyor. Çünkü siz sağlığı, sağlık hizmetlerini çok tüketilen bir meta haline getirirseniz daha sağlıklı olmuyorsunuz.

Öncelikle hastalanmamak üzerine kurulu bir sağlık sistemini ve yaşamı buna göre organize edecek bir mekanizmayı aramak gerekiyor.

Bakın yoksulluk en büyük halk sağlığı sorunu. İşsizlik, gelecek kaygısı… Bunlar en büyük sağlık sorunu aslında. Bunlara çözüm bulmadığınız zaman, ne kadar çok hastane yapsanız, ne kadar çok tedavi edici hizmetlere ağırlık verseniz de toplumu sağlıklı yapamazsınız. Öncelikle insanların sağlıklı olacağı bir toplumsal düzeni aramanız gerekir.

Siz insanların musluğundan içebileceği suyu akıtmıyorsanız iyi bir belediyecilik yapıyorsunuz denemez. Temiz havaya, temiz suya erişebilmek, iyi beslenebilmek… Vitamin, protein ihtiyacını karşılayabilmek. Üzerinde tarım ilacı artığı olmayan domatesi, salatalığı yiyebilmek gerekiyor ki sağlıklı olabilesiniz.

Bunlar eğer sağlanmıyorsa, siz yoksulsanız, işsizseniz, yarınınızı göremiyorsanız sağlıklı olmanıza imkan yok.

Birinci basamak sağlık hizmetleri, koruyucu hekimlik, ilk aşamada erişebileceğiniz, aile hekimliği… Oralarda gidip hemen pek çok sağlık sorununuza çözüm bulabildiğiniz, danışmanlık alabildiğiniz bir model.

Hastalandığınız zaman da ‘sigorta primin eksik’ diye sağlık hizmetlerinden geri çevrilmediğiniz bir model. Bunlara ihtiyacımız var.

Yurttaşlarımızın mutlaka parti programlarında bunlar ne kadar öne çıkıyor, her zaman mümkün olmasa da takip etmesi gerekir. İnsanları hasta etmeyecek bir toplumsal düzeni tarif eden siyasi partilere özellikle yönelmeleri gerekiyor ki sağlıklı olalım. Hasta etmeyen bir toplumsal düzene ihtiyacımız var.

━ diğer haberler

Memurlar.net’e kayyum atandı!

Her gün milyonlarca kamu personelinin ziyaret ettiği memurlar.net isimli internet sitesine, iki ortak arasındaki anlaşmazlık ve şirket hesaplarıyla ilgili usulsüzlük iddiaları nedeniyle kayyum atandı. Ankara...

MEB’nı Özer’e Dersim’de öğrencilere ajanlaştırma baskıları soruldu

Munzur Üniversitesi’nde okuyan öğrenciler İnsan Hakları Derneği Dersim Şubesi’nde kolluk güçlerinin ajanlık dayatmalarına karşı basın açıklaması yaparak aşağılayıcı ve onur kırıcı uygulamaların sonlandırılmasını istediler. HDP Tunceli Milletvekili Alican Önlü konuyu Meclis gündemine taşıyarak, Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer'e sordu.

Gazeteci Candemir’e Müzeyyen Senar davası:

"6-7 Eylül olaylarında Muzeyyen Senar vardı" diyen Gazeteci Oktay Candemir hakkında "Şahsın Aziz hatırasına hakaret" suçlamasıyla soruşturma başlatıldı. Candemir, soruşturma kapsamında emniyette ifade verdi.

10 Ekim’de katledilenler anıldı

Ankara Gar Katliamı’nda yaşamını yitiren 104 kişi için yapılan anmada, “İsyanımızı ve öfkemizi büyüterek burada olacağız” mesajı verildi.

6 yaşında ‘evlendirilen’ H.K.G.’nin ifadesi çıktı

6 yaşında 'evlendirilen'.' ifadesinde, "Çocukların evlenmesi normal sanıyordum; Wattpad'den tanıştığım bir abla, 'devlet seni korur' dedi, kaçtım" dediği ortaya çıktı. H.K.G evlendirildiği kişi ile ilgili de şunları söyledi: "Kadir İstekli, evlendiğimizi söyledi, 'bu oyun kimseye söylenmez' dedi"